Ensarlıktan Esnaflığa "Yeni AkParti", Geri Kabul Anlaşması ve Bazı Bakanlar.


16 Nisanda yapılacak Anayasa Referandumundan "evet" sonucu çıkarabilmek için AkParti Hükümetinin fırsat buldukça ve yeri geldiğinde (Hollanda örneğindeki gibi) provokasyonlara girişmekten çetkinmeden çıkardığı sorunların sonu, AB ülkelerine yaptırım uygulamaya kadar geldi.

İlginç aslında.

Çoğu ilişkide karşılıklılığın Türkiye leyhine olduğu bir ilişkiler yumağında, AB ülkelerine o ülkelerden çok Türkiye'ye zarar vermeyecek bir yaptırım türü bulmak neredeyse imkansız ve zaten bulunamadı da...

Bir tanesi hariç; Geri Kabul Anlaşması.

AB ülkeleriyle kriz arayışının en başarılı sonuçlarından birinin, Hollanda ile olanın başlangıcında, gelmesi istenmemesine rağmen uçağına atlayıp Hollanda'ya giden ve inişine izin verilmediği için Köln'e inip oradan Hollanda'ya kendisi veya heyetteki Spor Bakanı yerine kadın olduğu için Aile Bakanını gönderen Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu 15 Martta açıkladı;
"AB ile Göç Anlaşmasını (Geri Kabul Anlaşması kastediliyor) iptal edebiliriz" gibi

http://www.ntv.com.tr/turkiye/ab-ile-goc-anlasmasini-iptal-edebiliriz,bEMXSZaTy0SVYdto1pgEiA 

"Geri Kabul Anlaşması zaten tamamen iptal edilecek. Şu anda uygulamıyoruz zaten. Onlar bizi vize konusunda oyaladılar, oyaladılar, ayrıca 18 Mart Göç Anlaşması var... Geri Kabul Anlaşması'nı uygulamıyoruz." 
Gibi sürüp giden, karışık, düşük cümlelerle dolu, anlaşılması zor bir üslupta ifade edilen bu "yaptırım" ın ilanı, aslında yeni değil.

Aynı yola çok önceden, 2016 yılının Kasım ayında da Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın;
"Daha ileri giderseniz bu sınır kapıları açılır" tehdidiyle girilmişti ve fırsat bulundukça da bu söylem tekrarlandı. http://www.yeniakit.com.tr/haber/abye-kotu-haber-geri-kabul-anlasmasi-iptal-ediliyor-239063.html 

Peki, nedir bu "Geri Kabul Anlaşması"?
Gerçekte kimin işine ve neye yarıyor? 
Nasıl işliyor?

Bu soruların cevabını vermek için önce "mülteciler için felaket yılı" denen 2015'in yazına gitmek gerekiyor.

2015, hem Afrika'dan İtalya'ya ve hem de Anadolu'dan Ege'deki Yunan adaları yoluyla Avrupa ulaşmak isteyen mültecilerin büyük kitleler halinde ve iptidai yöntemlerle denize açılıp yüzlerle hayatlarını kaybettikleri yıl oldu.

Başta Yunanistan, İtalya ve en çok da Türkiye ellerinden geldiği kadar bu ölüm göçünü engellemeye çalıştılar ama başarı sınırlı oldu.

Kesin rakamlara ulaşmak güç.

Veriler kaynağına göre değişiyor ama biz konuyu 2016 yılının Ocak ayında yazılmış, hükümete yakın YeniAkit Gazetesinde yayınlanmış bir yazıdaki verilerden yola çıkarak yorumlayalım. Yazıdaki verilerin bir kısmı birçok başka kaynakla da uyuşuyor ve başlığı ile içeriği de yine konumuzla ilgili;

YeniAkit yazarı Osman Atalay; "Suriyeli mülteciler için 2016 felaket yılı olmasın" başlıklı yazısından alıntılarla devam edelim;

1) Uluslararası Göç Örgütü’nün rakamlarına göre Türkiye üzerinden, ölümü göze alan 
821.000 kişi Yunanistan’a geçmeyi başardı.
2) Geçtiğimiz yıl Türk Güvenlik Görevlileri, 
90.198 sığınmacıyı Ege sularında boğulmaktan kurtardı.
3) Teknelere, lastik botlara binerek umuda yolculuk esnasında 
3 bin 777 (bunun 706’sı bebek) insan Ege sularında boğularak can verdi.

Diğerleri doğru ama bu son veri yanlış.

Akdeniz ve Ege'nin toplamında yaşamını yitirenlerin sayısına yakın bir rakam verilmiş ancak söz edilen kayıpların çoğu Akdenizde yaşananlar.

Ege'deki kayıplar yaklaşık, evet yazıda da belirtildiği gibi çoğu çocuk ve kadın, 700 civarı.
Akdeniz ve Ege'deki kayıpların toplamı ise 2015'de 5.000 kişiyi buluyor.

*Ayrıntılı bir raporlama için İMKANDER'in hazırladığı şu dosyaya başvurulabilir;

Aslında 2014'deki durum da 2015'ten çok farklı değil.

Göç ve ona bağlı kayıplar 2014'den 2015'e %60 civarı bir artış gösteriyor ve kayıplar konusunda yanlış rakam verse de YeniAkit yazarı; "Suriyeli mülteciler için 2016 felaket yılı olmasın" derken, korkusunda çok haklı.

Ancak korktuğu olmuyor.

2015'de kolluk kuvvetlerinin olağanüstü gayretine, TC Deniz Kuvvetlerinin destroyer seviyesindeki büyük gemilerini bile Ege'de devriye atmaya göndermesi gibi çabalarına rağmen engellenemeyen 700 ölüm, 2016 yazında neredeyse bıçak gibi kesiliyor.

Peki bu nasıl oluyor?

Sorunun cevabı; Geri Kabul Anlaşması.

Daha doğrusu 16 Aralık 2013'de imzalanıp, 1 Ekim 2014'de yürürlüğe giren anlaşmaya 2016'da yapılan bir ek protokol.

* Anlaşmanın tarihsel arka planı için; http://www.aljazeera.com.tr/haber/sorularla-geri-kabul-ve-vize-muafiyeti

*Anlaşmanın güncel arka planı için; http://www.eurovizyon.co.uk/dunya/ab-ve-turkiye-den-ortak-anlasma-aciklamasi-h42708.html

Yukarıda linki verilen (güncel arka plan) haberden bir kesit;

AB Konseyi Başkanı Donald Tusk ve Başbakan Davutoğlu ortak basın toplantısı düzenledi.
TUSK:
- Çok dengeli bir anlaşmaya vardığımızı düşünüyorum.
- Pazar gününden itibaren göçmenler Türkiye’ye gönderilecek.
- Balkan ülkelerine de önemli, bir görev düşmektedir.
- Türkiye ile 33. faslın açılması konusunda anlaşmaya vardık.
DAVUTOĞLU:
- Çok tarihi bir gün. Türkiye AB ile ortak geleceği paylaşıyor.
- Türkiye ile AB arasında daha stratejik bir işbirliği olmalı. Anlaşmanın amacı sığınmacıların ölümünün önüne geçmek.
- 3 milyar Euro önümüzdeki haftalarda Suriyeli mülteciler için kullanılacak. Bu para Türkiye’ye verilmiyor. Bu para sanki mali bir destekmiş gibi algılandı. Hayır böyle değil. AB Suriyeli mültecilere yardım edecek. Türkiye de aracı olacak. Bu 3 milyar euro’ya ek olarak bir 3 milyar euro daha gündemde.

19 Martta varılan bu anlaşma ve eklenen protokolle esmeye başlayan bu olumlu rüzgar 15 gün sürecek ve Davutoğlu'nun 5 Mayıs 2016'daki istifasıyla tersine dönecektir.
Rüzgarı olumlu estiren ve anlaşmaya varılmasını sağlayan ise Türk Dışişlerinin Avrupalılar tarafından "dahiyane" diye nitelenen ve aslında oldukça basit olan teklifidir.
Plan şudur;
Bir kişi, illegal yollardan Avrupa sınırlarına ulaşsa bile yakalandığı anda Türkiye'ye iade edilecek ve bunun karşılığında, yani AB sınırlarına ulaşabilen her bir kişiye karşılık Avrupa, Türkiyedeki mültecilerden illegal yola başvurmayan bir başkasını alacaktır.
Yani göç akısında Avrupa da sorumluluk alacak, ancak elbette hiç kimse bir başkası için hayatını boğulmayı göze alarak tehlikeye atmayacağı için akı kesilecektir, en azından beklenen budur...
Buna karşılık Avrupa Türkiye'ye yine bu anlaşmanın gereği olarak 6 Milyar Euro ödeyecek ve önceden 2016'nın son aylarında yürürlüğe girmesi planlanan, tabii AB'nin her zamanki gibi ayak sürüdüğü "Vize Serbestisi" de yürürlüğe girecektir.
Güzel anlaşma.
Etkili de olur, beklenen gerçekleşir ve AkParti kurmayları Avrupa ülkeleriyle suni gerilimler icad edip kavga ayyuka çıkana ve "Geri Kabul Anlaşmasını iptal edeceğiz" diyene kadar da göç, yok denecek kadar azalır. 2016 yazında Ege sularında neredeyse hiç göçmen ölümü görülmez.
Henüz hiçkimsenin tam olarak anlayamadığı, sebepler konusunda türlü rivayetin dolaştığı ancak hemen herkesin en hafifinden "aşağılıkça" bulduğu bir yöntemle Davutoğlu 5 Mayısta istifaya zorlandığında, Türkiye ve AkParti Hükümeti bir virajı döndü.
Bu virajın hangi başlıklarda ve nasıl anlatılabileceği, "fark nerede, değişen ne?" sorusuna nasıl bir cevap verilmesi gerektiği halâ zorlu bir konu.
Ancak durumu tespit ettiğimden beri yazdığımı söyleyebilirim.
*Serbestiyette ve bu blogda yayınladığım yazılarda konuyla ilgili kayıtlarımı bulabilirsiniz. Ancak okuyucuya kolaylık olması açısından birkaçını vereyim;
4) 28 Haziran 2016 AB kriterlerinden uzakta terörle mücadele (1); http://www.serbestiyet.com/yazarlar/firat-erez/ab-kriterlerinden-uzakta-terorle-mucadele-1-699518
5) 30 Haziran 2016 AB kriterlerinden uzakta terörle mücadele (2); http://www.serbestiyet.com/yazarlar/firat-erez/ab-kriterlerinden-uzakta-terorle-mucadele-2-700183

AkParti'nin "döndüğü viraj" üzerine daha çok şey yazılabilir, örneklerle irdelenebilir ancak konumuz mülteciler ve onlara dönüyoruz;

Birkaç gün önce 25 Martta, havaların ısınmaya başlamasıyla 2016 yazının nasıl geçebileceğine dair ilk sinyali aldık.
Ayvalıktan yunan adalarına geçmeye çalışan 20 mülteci botlarının batması sonucu denize döküldüler. 5'i çocuk, 2'si kadın 11 mülteci hayatını kaybetti ve 9'u da boğulmak üzereyken kurtarıldı. http://www.yenisafak.com/gundem/egede-facia-11-multeci-boguldu-2633516

Uzun vadede Erdoğan liderliğindeki ve Pelikan Operasyonu sonrası parti içi muhalefeti sıfırlanmış, medyası silme vesayet altına alınmış, neredeyse tek sesli medyasıyla AkParti'nin, AB ile ilişkiler ve doğal olarak ona direkt bağlantılı mülteciler sorunu ile ilgili tavrı biraz karışık, çok vecheli bir analiz gerektiriyor. (Yukarıda linki verilen yazılarda bazı vecheler var)

Ancak yakın vadede görünen çok daha açık.

Referandum'da evet oylarını artırmak için tevessül edilen "suni düşman yaratma taktiği" ve toplumu "milli-yerli" ekseninde tek sıra dizmeyi hedefleyen provokasyonlar, Batı düşmanlığı ve  milliyetçiliğin pompalandığı bir söylem eşliğinde yükselirken artık şu söylenebilir;

Mültecilere "ensar" olma iddiasındaki AkParti girdiği bu yolda siyasi "esnaf" olmaya evriliyor.

Onları aslında muhtemelen hiç uygulamayacağı, uygulayamayacağı bir takım yaptırım tehditlerinde, yarattığı suni "Batı ile çatışma" tiyatrosunda, silahı/sopası olarak donanıyor.

Bu durum, seçmenini aldatıyor oluşunun yanında ayrıca duran bir utanç ve ilginç de tezahürlerine rastlıyoruz.

Örnek, AB Bakanı Ömer Çelik üzerinden geliyor ve geleceğe dair projeksiyonun ipuçlarını içeriyor.

Bakan, 21 Mart akşamı Habertürk kanalında bir programa katıldı.

https://www.youtube.com/watch?v=htJ_MrfDgqE



Avrupa Birliği Bakanı Ömer Çelik kuşkusuz ki, başarılı retoriği, sağlam argümantasyonu ve soğuk kanlı, sakin tutumuyla hükümetin en başarılı imaja sahip bakanlarından biri.

Konumuz olan programda da "Referandum sonucuna dair tahmininiz nedir?" sorusuna;
"Ben böyle konularda tahmin yürütmem, tahmini o gün göreceğiz. Evet yönündeki heyecan ve destek yüksek" türünden rasyonalitenin en merkezinden, dürüst ve hamaset ile ajitasyondan uzak cevaplarıyla biliniyor.

Ancak programın bir yerinde kendisine mülteciler sorunu sorulan bir soruya verdiği cevap şöyle;

"2015'de Akdeniz'e bir günde 7000 göçmen açılıyordu. Şimdi bu sayı 40-50'ye düştü"
(Burada muhtemelen 40-50 sadece Anadolu'dan Yunan adalarına geçmeye çalışanlar, yani Akdeniz geneliyle başlayıp, azalma örneğini Ege'den veriyor)
"Niye?"
"Bu, TC Hükümetinin, sivil toplum örgütlerinin, Sahil Koruma'nın, Deniz Kuvvetlerinin, Emniyetin ortaya koyduğu faaliyet sayesinde oldu."
"Hatta 15 Temmuz darbe gecesi baktım 'bir şey olmuş mu?' diye, normalde 20-30 olan sayı o gece 90'a çıkmış."
"TC o gece bile sorumluluğunu yerine getirmiş"

Geri Kabul Anlaşması ile ilgili tek kelime yok.

O anlaşma nedense yok sayılıyor.
Bu en azından başarısı itibariyle böyle.

Oysa önemi ortada ama nedense "virajı dönmüş yeni AkParti", o anlaşmayı hatırlamak bile istemiyor. Hatırlandığında ise bir "yaptırım silahı" olarak anılıyor.

Belki sadece, Ömer Çelik'in aynı programdaki konuşmasında gizli özne olarak bulunuyor diyebiliriz;

"Avrupa Birliğine bu insanlık sınavında üzerine düşen sorumluluğu yerine getirme fırsatı verdik." Ve şimdi de geriye alıyorlar. O kadar...

Ne diyor Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu?;

"Geri Kabul Anlaşması'nı uygulamıyoruz.
Göç Anlaşması'nı da bundan sonra uygulamayacağız.
Yani değerlendiriyoruz. 
Bu şartlar yerine gelmezse bir an evvel onu da uygulamayacağız. 
Bunların hepsi bizim elimizde. 
Biz bugünden itibaren bunu uygulamıyoruz diyoruz biter, bu kadar. 
Tek taraflı bunu durdurabiliriz. 
Hiç kimseden izin almamıza gerek yok. 
Biz elimizdeki kozların hiç birisini tehdit olarak kullanmıyoruz. 
Bizim elimizdeki kozlar, güçler bunların elinde olsa bir kaşık suda adamı boğarlar. 
Boğmaya da çalışıyorlar zaten."

Nasıl?

"Yeni AkParti."
























Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

PELİKAN 1 / Kişisel tanıklık / Başlangıç

Açıklama, özür, niyet ve akibet.

Bir sağ Darbe; Pelikan Bildirisi.