Yeni Anayasa / Pazarlama teknikleri / Mehmet Uçum


1 Şubat pazartesi günü Habertürk'de Cumhurbaşkanı Başdanışmanlarından Avukat Mehmet Uçum'un bir röportajı yayınlandı.

Uçum'un yaklaşım ve açıklamaları, bir CB Başdanışmanı olmasının ötesinde bir hukukçu, hem de kendini "Sol"dan tanımlayan bir hukukçu olması bakımından önemli.

Röportajdan Uçum'un bir eski solcu, 12 Eylül Darbesi öncesi bir TKP sempatizanı olduğunu öğreniyoruz.
Kendisini; "Geleneksel değerlere bağlı sol politikalardan yanayım. Doğru tanımlama buysa muhafazakâr sol demokratım." cümlesiyle ifade ediyor.
Şüphesiz ki "muhafazakar sol demokrat" tanımlaması üzerinde durulabilir ama o, bu yazınının konusu değil, geçelim.

Röportajda, Uçum'un kendisiyle ilgili bir tanıtım bölümünden sonra yeni yasa teklifine geçiyoruz.

Yazının tamamı şu linkten okunabilir;
http://www.haberturk.com/gundem/haber/1189110-mehmet-ucum-solcu-olmam-cumhurbaskani-erdogan-ile-iliskimizi-etkilemiyor

Biz bundan sonra yola, yazıdan alınmış caps'ler ile devam edeceğiz.




Türk Tipi/Türkiye Tipi tartışmasına döneceğiz ama önce Uçum'un bir tespitine bakalım.
Diyor ki; "Türkiye'nin ihtiyacı başkanlık sisteminden önce yeni anayasadır."
Şüphesiz ki doğru.
Peki ama konuşmanın gerisinde bu tespite dair ne söyleniyor?
Hiç. Tek kelime ile hiçbir şey.

Onun yerine Cumhurbaşkanının bu değişikliği kendi adına değil millet adına istediğini okuyoruz.
Ne güzel.

Devam edelim; Türk Tipi Başkanlık Sistemi'ne geliyoruz.




Kabaca diyor ki Uçum; "Kendi değerlerimizi gözardı etmeden ve evrensel standartların da altına düşmeden, kendi tarihimizle, kültürümüzle, yerelliğimizle sentez yaptığımız bir modeldir."
İleride, tarih kültür ve yerelliğimize dönerek, bu sentezin nasıl yapıldığını okuyacağız.
Devam ediyor ve Uçum'un 8 madde halinde sıraladığı yasayı savunmasına bakıyoruz.

Tek tek ilerleyelim;

1.Madde







Bildik lider kültünün, "başkan, şef, führer, ağa" her ne derseniz onun Osmanlı üzerinden yüzeysel bir güzellemesi...
Belki de Osmanlı'dan çok daha gerilere, Orta Asya steplerine dönmeli ve o zamanlar soyumuzun bölgedeki tek rakibi kurt sürülerine, onların Alfa liderlerine bakmalı.
Doğada milyon yıldır uygulanan bir yöntem, yeni değil.

Demokrasi, çok seslilik, komisyon, ihtiyar heyeti, muhalefet vb "Batı Değerleri"nin üzerine çizik atmaya bir deneme...


2.Madde;

Uydurma bir iktidar ve ondan dolayımla bir "güçsüzlük" iddiası atılıyor ortaya. 
Anlaşılabilen, vekillerin Grup Başkan Vekilleri baskısı/iradesi altında oldukları türünden bir şey söylenen.

İlginç

Daha önce bu konunun sorun edildiğini hiç duymadık.
Yani hiç milletvekillerinin "GBV baskısı altındayız, istediğimizi söyleyemiyor, istediğimiz oyu veremiyoruz" şikayetine rastlamadık, bu hiç tartışılmadı.
Hadi diyelim ki böyle bir sıkıntı vardı ama kapalı kapılar ardında kaldı ve duymadık.

Yeni sistemde bu nasıl ve ne biçimde değişecek?
Yasa "artık Grup Başkan Vekilleri olmayacak." mı diyor?

"Oysa Başkanlık Sisteminde..." diyor ve ekliyor Uçum; "Hele de dar bölge sistemi ve geri çağırma yetkisi getirilirse..."
Olabilir ama yasayla o saydıkları, yani "dar bölge seçim sistemi" ve "geri çağırma yetkisi" getirilmiyor. Bunlar önerilen sistemde yoklar. 

Getirilen Başkanlık Sisteminde olanların ise saydıklarıyla ve konuyla ilgisi yok.

Ayrıca öneride bu meseleyle yakından ilgili ve öneriyle antidemokratik varlığı, belirleyiciliği daha da öne çıkan Siyasi Partiler Kanunu için de tek bir kelime edilmiyor.

O zaman Uçum acaba gerçekten neden bahsediyor?
TBMM eskiden hem yasama ve hem de yürütme organıydı.Şimdi sadece yasamayı üstlenecek.

Bu takdirde nasıl oluyor da Uçum'a göre "milletvekilleri daha çok sorumluluk üstlenecek" olabiliyor.

3. madde;

Yani; 
"Hükümet TBMM içinden çıkınca TBMM tarafından denetlenemez oluyor
Habuki hükümet TBMM dışı bir kaynaktan çıkarsa, TBMM onu daha güzel denetleyebilir."
Peki bu nasıl olacak?
"Partili CB"nın ve onun seçtiklerinin (halkın değil, sıkça söylenen bir yalan olarak halk hükümeti seçmiyor. Sadece CB'nın seçip ona hükümeti seçme vekaletini veriyor) icraatlarını kim denetleyecek?
Onu CB yapan oyların aktığı ve yine kendi partisinin vekillerinin çoğunlukta olduğu TBMM.
Nasıl?
Yazılı soru önergesi vererek. Tekrar; Sadece yazılı (?!)
Cevap yükümlülüğü, bunun yaptırımları, süreçleri...? Bunlar yok, konulmamışlar.
Bilmiyoruz.
Bir denetleme olacak "sanıyoruz" ama bunun mekanizması kurulmamış.
Öneride yok ve/veya olan da yine, aritmetik realite, yürürlükteki Partiler Kanunu, konjonktür itibariyle pratikte imkansız.

4. madde;

Utanç verici.
Türk tipi sistemimizin ABD Başkanlık Sistemi ile ilgisi yok.

"Bakın ABD'ye, başkan her istediğini yapamaz"ı getirip Türkiyeye dayamak ve o örnek üzerinden sistem satmaya çalışmak neredeyse yüz kızartıcı.

"Yani başkanlık sisteminde, baş kanın parlamento çoğunluğunu şimdiki başbakanın kontrol ettiği gibi kontrol etme ihtimali son derece düşüktür." diyor.
Belki ABD'de evet ama bizde değil ve aksine.
Aynı gün yapılan seçimler ile yine yukarıda sayılan partiler kanunu ve nispi seçim sistemi gibi değiştirilmeyen yapılar sayesinde bu ihtimal son derece yüksek.

Sanırım belli; Yalan söyleniyor.

5.Madde;


"Halk hem yürütmeyi hem de meclisi belirler"
Yani hem yürütmeyi hem yasamayı. 
Peki neden böyle demiyor?
Çünkü o zaman denecek ki; 
"Zaten eskiden de böyleydi. Halk TBMM üzerinden bu ikisinin belirleyicilerini seçiyordu. Şimdi siz ayırıdınız diye yeni bir hak almış olmuyor halk. 
Bu bir kandırmaca..."

"Kriz çıktığında halka gidiliyor", yani seçim. Bunda yeni olan ne?

6.Madde;


Serbest Piyasa özgürlüğü hizmetimizde ve pazar büyük...
Artık bakan seçimde TBMM ile sınırlanmıyoruz.
Daha kalitelisini TBMM dışından ithal edebiliriz.

Ancak söylemde bir sorun var;
Biz seçmiyoruz.

Biz seçecek olanı seçip ona seçimi için vekalet veriyoruz.

Üstelik o bize bir olası kabine bile sunmak zorunda değil seçime girmeden önce...
Cumhurbaşkanı adayına öylece güveniyoruz, o pazara dalıyor ve içlerinden en iyileri seçiyor.

Ne gözeteceğini bilmiyoruz?

Liyakat mı, sadakat mi, inanç mı, ne?
Bilmiyoruz.

7.Madde;


Demek partiler "Seçim çalışması yapmaya odaklılar ve artık toplum ihtiyaçlarını siyasete dönüştürmenin aracına dönüşecekler"?
Bu nasıl olacak?
Cumhurbaşkanı o partiden seçilecek ve yasayı yapanlar da.
Ne değişmiş olacak?
Artık kampanya mı yapmayacaklar?
Eskiden o partilerden bakanlar, başbakanlar çıkıyordu.
Şimdi, bir partiden her güce sahip bir CB ve bir de sultası altında tuttuğu partinin vekilleriyle dolu, elinde ona gerekirse (ki pek de gerekmeyecek, kararname yetkisi var) yasal zemin üretecisi TBMM'de bir çoğunluğu olacak.

İkiye katlanmış güç.

8.Madde;


Bozuk bir cümle; 
"Mevcut düzende bütçe kontrolü meclise hükümetin kontrolünde geliyor."
Tam anlaşılmıyor. 
Neden? Devamına bakalım;
"uygulamayı da hükümet yapıyor"
"..bütçeyi ise gerçekten meclis yapıyor"

????

"Kim neyi yapıyor?" ancak bu kadar anlaşılmazlaştırılabilirdi...

Bakalım kim neyi yapıyor?
Yasa şöyle diyor;


"Bütçe kanun teklifini (Yani bütçeyi) Cumhurbaşkanı TBMM'ye sunar"
"Teklif Bütçe Komisyonunda görüşülür"
"Karar verilemez ise, Geçici bütçe kanunu çıkarılır."
"O da çıkarılamazsa, yeni bütçe kanunu çıkarılana kadar bir önceki yılın bütçesi YENİDEN DEĞERLEME ORANINA GÖRE artırılarak uygulanır.

Ne denebilir?

Neredeyse (olası meclis ve dolayısıyla komisyon aritmetiğini düşünerek) CB bütçesinin kabul edilememe yolu yok.
Güzelce tıkanmış.

Röportajın bundan sonrası için Mehmet Uçum'un ağzından yaptığım ve anlattıklarını özetler bir kurgu ifade, bence aydınlatıcı olacak.
Şöyle;



"Yaşadığımız süreçler (Burada muhalefetin, yıllardır sürdürdüğü, pervasız, ahlaksız, adaletsiz saldırılarını hatırlayın, çünkü en çok onlar..) Erdoğan'ı getirip Türkiye siyasetinin merkezine yerleştirdi.

Bu yasa da o merkezden, yani Erdoğan'dan çevreye doğru siyasetin yeniden örgütlenmesidir.
Bu basit bir "tek adam yasası" değildir.

Bu "adresi belli bir tek adam yasasıdır."

Becerebilir isek, size bunu demokratik diye yutturmaya çalışacağız.
Beceremez isek de önümüzdeki günlere bakacağız..."
Herkese kolay gelsin. 















Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

PELİKAN 1 / Kişisel tanıklık / Başlangıç

S-400'ler Ve Perde arkası.

PELİKAN 2 / Kişisel tanıklık / Pelikanizm