PELİKAN 2 / Kişisel tanıklık / Pelikanizm

İlk yazı oldukça ses getirdi denebilir, birçok soru ve eleştiriyi de beraberinde elbette...

Hepsini bu ve sonraki yazılarda elden geldiğince cevaplamaya çalışacağım ama öncelik, sistemin nasıl kurgulandığında (aslında kendisini nasıl kurguladığında) ve nasıl çalıştığında.

Bu aynı zamandan "Şuda mı pelikan?" şeklindeki birçok sorunun cevabı olacak.

Önce toparlayalım;

1) Pelikan Bildirisi denilen (ismini kendi vermiş) ve Davutoğlu'nun 5 Mayıs tarihli istifasına yol açan etkenlerden biri olarak bildiğimiz bir belgenin, onu yayınlayanlar üzerinden de çetevari bir organizasyonun peşindeyiz.

Elimizde şunlar var;

2) a-Hiçbir kesin kanıt olmasa da bildiriyi sosyal medyada ilk yayınlayanların tamamının Bosphorus Global ile (bir kısmının iliştisi reddedilirken yalan söylenen) ilişkileri,
    b-Bildirinin içine neredeyse zorlama biçimde; "Biziz, biz yaptık, bu bildiriyi biz yazdık!" demek için bir imza olarak zorla sokuşturulmuş hissi veren, Süheyb Öğüt'ün Turkuvaz Medya Grubuna bağlı Aktüel dergisinde 27 Haziran tarihli "Bravo Hocam Bravo!" yazısı,
    c-Artık "Pelikanlar" ismiyle anılan grubun paylaşımları ve birbirine göndermeli yazılarından açıkca ortaklaşmaları,
    d-https://medium.com/@efekerem/pelikan-derneği-berat-albayrak-ahmet-davutoğlunu-neden-devirdi-5fabad6dc7de adresindeki iddialar,
    e-Şahsi tanıklıklarım. (Bir önceki yazıda anlatılanlar; http://firaterez.blogspot.com.tr/2017/04/pelikan-1-kisisel-tanklk-baslangc.html )

Tüm bu eldekiler bizi;
Enerji Bakanı ve Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan'ın damadı Berat Albayrak, Turkuvaz Medya Grubu yöneticilerinden Berat Albayrak'ın ağabeyi Serhat Albayrak, Yine Turkuvaz Grubu yazarlarından Hilal Kaplan, onun eşi Süheyb Öğüt ve diğer başka bazı Turkuvaz Grubu yazarlarının ve/veya bu kişiler etrafında, kimileri de çalışanları olan insanların oluşturduğu bir organizasyona götürüyor.

Yazının bundan sonrası, eğer bu grubun eylemleri suç olsa ve bir mahkemede yargılanıyor olsalar, belki de suçlu görülmeleri için yeterli kanıt sayılamayacak tüm bu verileri doğru ve yeterli kabul eden bir kurgu tarzında ilerleyecek ve onlara, yine şahsi anılarımın da içinde olduğu başka veriler, okumalar eklenecek...

Bosphorus Global adlı bir dernek-vakıf(?) var ve olaylar bu oluşumun etrafında dönüyor.

Bu grubun ve farklı bağlantılarının,
Türkiye dış politikasında "Yükselen Batı karşıtlığı/Rusya'ya yanaşma" diye tarif edilebilecek büyük bir kırılmanın yaşandığı, BB Ahmet Davutoğlu'nun istifasıyla milatlandırılabilecek bir anda müdahaleleri olduğu (Pelikan Bildirisi) ve etkilerini özellikle Medya ile AkParti içinde o günden bu yana yüksettikleri izleniyor.

Grup ve paradigması, Bosphorus Global denen organizasyonun merkezinde olduğu ve merkezden çevreye açıldıkça disiplini, tutarlılığı, üslubu, terbiyesi giderek azalan bir taraftarlar/troller ordusuna kadar genişleyerek yayılıyor.

Buna "Pelikanizm" diyoruz.

Pelikanizmde başaşağı bir dünya algısı, yalan ve çarpıtmalar, uzaktan parmak sallayıp ayar vermeler, hedef göstermeler, tehditler, itibarsızlaştırmalar var.

Güya istihbaratlar, manuplatif aktarımlar, satın alınmış sosyal medya hesapları ve sahte uzantılarıyla onların sözlü taciz ve saldırıları var.

BG ile bağlantıları açık veya tümüyle bağlantısız görünen, kimi sadece gerçekler, kimi ise tümüyle yalan ve karalamalardan oluşan içerikleriyle farklı amaçlarla hareket eden siteler var.

Bazı iddialara göre özellikle enerji ihaleleri üzerinden sair medya patronlarını etki altına alma, belli yayın politikalarına zorlama var.
Bu politikalara uyum sağlamayanların işten atılmaları, düşünsel karantinaya alınmaları var.

Etki altına alınamayanların ise sürekli bir şüphe bulutuyla kapsanmaları, itibarlarının sürekli sallantıda tutulması var. 

Hiç ulaşamayacakları bir kısım medya ise tümüyle kapsam dışında çünkü onlar zaten ya terör destekçisi, ya paralel yapının ya da Batılı Emperyalistlerin emireri veya başka türden vatan hainleri...

Pelikanizm'de aslında en çok gönüllüler var.

Neden olmasınlar?

Şimdiye kadar olmadık ahlaksızlıklarla ve ailesinin tüm fertleriyle birlikte hedef alınmış, arkasında başarılı bir siyasi geçmiş ve eserler olan bir siyasi lider; Erdoğan ile ona çok ama çok yakın görünenler var.
Onlar konuşuyorlar.

"Eğer 'Reis'in itirazı olsa bunları durdurmaz mı? Tüm bu yazıp yaydıklarına izin verir mi?"
diyenler ve tabii bunu der demez elde bayrak öne koşanlar, bu salgın hastalığı, bu akıl tutulmasını kutsal metin sananlar var.

O yüzden sadece Hilal Kaplanlar,
Haşmet Babaoğlu, Melih Altınok, Kurtuluş Tayiz, Cemil Barlaslar yok.
Onların parlatıp beslediği, Fazıl Duygunlar, Cem Küçükler, Ömer Turanlar, habire isim-hesap değiştiren, Gezicilikten Reisçiliğe terfi eden Serkan İnci , Murat Soydan, Merve Taşçı, gibiler ve daha bir çokları var...
Ve tabii bir de daha neyin içine sürüklendiklerinin farkında bile olmayan Ufuk Coşkun, Ekin Gün gibiler var.

Çeşit çok.

Peki nasıl oluyor?
Pelikanizm, bu aslında pek de becerikli olmayan, siyasi derinlikleri vizyonerliklerinden sığ,
organizasyon yetenekleri kavrayışlarından az hamaset tüccarlarının elinde nasıl böyle bir vebaya dönüşüp yayılıyor.

1. Öncelikle Türkiye ve içinden geçtiği tarihsel dilimdeki önemi, ayrıca buna bağlı yaşanan gerilim çok fazla. Ülke olur olmadık saldırılar alıyor.
2. Bu saldırılar tarifi/anlaşılması/analizi hemen herkes için zor bir zondalar ve insan hedefe giden en kısa yolu ararken kolayca hedefinden şaşabilir, şaşırtılabilir.
3. Yukarıda da anlatıldığı gibi elde çok güçlü, türlü haksızlıklara uğramış, yakın durulan bir figür; Erdoğan var.
4. İçerden ve dışardan çokca ihanet var.
5. Şuursuz ve sorumsuz geçmişiyle kırık dökük bir muhalefet var. 

Bunlar çoğaltılabilir.

Öykü de bütün bunlara uygun kurgulanıyor, alternatif tekleştiriliyor ve okuması belirleniyor.
"Başka türlü olamaz, böyledir ve aksini iddia eden müfteridir"
Bitti.
Ya bizdensin ya onlardan.
O kadar.

Sanırım yeterince sıkıcı bir yazı oldu ve herkesin beklediği "gıybet"e de bir türlü gelemedik.
Gelelim.
Bu örnek pelikanizme ve onun aklına, nasıl çoğalıp, bulaştığına dair;

Muhtemelen 2015 Aralık ayının 6-7'si.
Rus SU-24'ü düşürüleli 10 günü biraz geçmiş.
Öyle olmalı çünkü olayı konu eden "Çoban Matı" yazım, her zaman olduğu gibi Halil Berktay'ın elinde bir-iki gün oyalandıktan sonra Aralık'ın 10'unda yayınlanmış.
http://serbestiyet.com/yazarlar/firat-erez/coban-mati-647600

Güneşli bir günde Hilal Kaplan Yalı'ya geliyor ve beni genellikle özel konuşmalar ve sigara içmek için kullandığımız balkona çağırıyor.
Dediği şu; 
"MİT'cilerle konuştum. Uçağı düşürenin paralel pilotlar olduğunu söylüyorlar."
"Saçmalık" diyorum,
Çünkü hava-hava füzeyi ateşleyen F-16 pilotu uçağın milliyetini bilmiyor.

Eğer o SU-24 Suriyeye ait olsaydı tarih boyunca bir kahramanlık öyküsü olarak anlatılacaktı ama Rus çıktı ve o sırada herkesin hatırlayabileceği gibi Türkiye, eylemini sahipleniyor, haklılığını radar izleri, uyarı ses kayıtları eşliğinde açıklıyordu.

Şimdi; "Nereden çıktı bu paralel pilot iddiası?"

Biliniyor.
Aylar sonra bu iddia neredeyse bir gerçek olarak yerleşecek ve referans gösterilecek.
Uçağın düşürülmesini ilk yayınlayan, üstelik de daha kime ait olduğu belli değilken "Rus uçağı düşürüldü" açıklaması yapan odağın Cumhurbaşkanlığı olduğu (Sonradan bu açıklama düzeltilecektir) da unutulacak.
Davutoğlu'nun "emri ben verdim" açıklaması öne çıkacak, oysa olay anında verilen-alınan bir emrin olamayacağı karartılacak.

Angajman kuralı var; "Sınırı ihlal eden uçak vurulacak".
Davutoğlu'nun "Ben verdim" dediği emir bu. Olaya özel değil, genel.

Pilot/lar(?) uçağın milliyetini bilemeyecek durumdalar.
SU-24 kimliğini tanımlayan sinyali ve herkese açık telsiz uyarı kanalını kapamış.
TSK F-16'sının uyarılarını duymuyor.

Kimliğini belirlemenin, Rus mu, SR uçağı mı olduğunu bilmenin tek yolu üzerindeki işaretleri görmek ve fakat göz teması yok, iki uçak arasında kilometreler var.

Pilotlar paralelseler ve milliyeti ya Rus ya SR olan uçak eğer SR ise vurmanın Türkiye'ye faydası olacak.
Rus ise ülkeye zarar vermiş olacaklar. 
%50 %50...

Böyle provokasyon mu olur?
Zaten olmuyor da.

Bu yalan, yani uçağı vuranların paralel pilotlar olduğu iddiası dolandırılıyor, dolandırılıyor ve 15 Temmuz sonrasında da "Zaten pilotlar FETÖ'den tutuklandı"ya dönüşüyor.
Bu iddiaya dair tek bir kanıt yok.
Tek bir belge yok ama gerçek kabul edilmeye devam ediliyor, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından da dillendiriliyor ve yalanın mumu bir gün sessizce sönüyor.

Davutoğlu 15 Temmuz Darbesini Araştırma Komisyonuna gönderdiği yazılı ifadesinde, olay sonrasında bu iddiaların duyulduğunu, TSK tarafından araştırıldığını ve pilot/lar(?)'ın Paralel Yapı ile bir ilgilerinin tespit edilemediğini söylüyor.

Peki. Hilal Kaplan'ın olaydan yaklaşık 10 gün sonra, bana MİT duyumu diye yetiştirdiği o iddia medyada ilk ne zaman dile getirilmiş?

Bu yazıyı yazarken bakıyorum ve buluyorum;

Cem Küçük. 

Samsun / Canik Belediyesinin düzenlediği, konuşmacı olarak davet edildiği bir konferansta ve olaydan yaklaşık bir ay sonra; 28 Aralıkta...
http://www.gercekgundem.com/medya/178763/rus-ucagini-fethullahci-pilotlar-dusurdu

İşte bu işler böyle dönüyor.

Seri devam edecek.


Yorumlar

  1. Bir arkadaşın yazdıklarınız hakkındaki yorumu:
    "Bu pelikan dosyasını ilk okuduğumda bende itici bir etki yapmıştı.
    Zira yazı; yalakalık ve kibirin ikisini birden aynı anda ve zirve seviyede bünyesinde barındıran, türünün ender örneklerinden biriydi.

    Pelikan meselesinin perde arkasını yazan şahsa (Fırat Erez) gelince; arkadaş kendisini işten atmalarının acısını bir türlü dindirememiş, bu yazılarla çıkarmaya çalışmış; veya en azından böyle bir izlenim uyandırıyor..

    Başka bir ifadeyle; acaba işten atılmasaydı, zamlı maaşını ve diğer maddi kazanımlarını bir kenara atıp bunları yazar mıydı..

    Bu arkadaşın yazdıkları doğru olabilir, ki öyle olduğuna inanıyorum, ancak ilkeli bir insan önce resti çeker, istifa eder, kendisini "kirli" addettiği ortamdan arındırır, sonra işin iç yüzünü kamuoyuna açıklar; menfaati kesilene kadar orada beklemez. (Devlet memuru olsa anlarız) Menfaati bitince de bülbül kesilmez..

    Onlar işten atmadan bu arkadaş ayrılmış olup yazsaydı, dikkate değerdi, söyledikleri anlamlı bir etki yapar ve takdire şayan olurdu. Şimdi ise klasik bir yaklaşım ve kalitesizlik örneği olmuş. Kısaca; ameli, sözünü değersizleştirmiş.

    Neyse.. Bu vaka, çıkar ilişkileri zedelenince, insanlar arasındaki işbirliklerinin bir anda nasıl düşmanlığa dönüştüğünün ibretlik örneklerinden biri olarak zihnimizde yerini aldı.

    Temelinde "Allah rızası" olmayan, buna dayanmayan her birlikteliğin sonu, böyle düşmanlığa varmasa da "ayrılık" ve "hüsran" olmaya mahkum.

    Artık anlaşılıyor ki bu ülkede paradan başka bir derdi, davası, niyeti, hedefi olan hakkaten yok.

    Böyle bir toplumun, sistemin, ülkenin ömrü ne kadar olur?
    Galiba uzatmaları oynuyoruz..

    Yazıların içeriğini ise uzun uzadiye değerlendirmeye gerek yok artık. "Bir kabın içinde ne varsa, dışına da o sızar".

    Allah yardımcımız olsun."

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel yorum vesselam

      Sil
    2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

      Sil
    3. İleriki yazılarımda değineceğim ama girilen şu ilk yorum için bir açıklama yapmak gerekli sanırım.
      Aslında bu tür bir yaklaşımı elbette bekliyordum ve yazıda anlattığım olay örgüsü, sözü edilenler vb, gereken cevabı içinde barındırıyor.
      Verildiği halde cevabın görülmemesi nedeni üzerine çok şey yazılabilir ama bu başka bir konu.

      Önce; Kişide çeşitli izlenimler uyanabilir ve bu yorumcunun da belirttiği gibi genellikle "Bir kabın içinde ne varsa, dışına da o sızar" ilkesi üzerinden çalışır.

      O gruba çağırılışımı, kendimce kabul sebeplerimi, gerilimin nerede, hangi sebeplerle ve kimlerle çıktığını anlattım.
      Ayrıldıktan sonra ki 2016'nın ocak sonuna tekabül ediyor, grupla ve o insanlarla ilgili tek bir kötü/olumsuz/eleştirel kelime yazmadım.
      Eğer derdim "hazımsızlık" olsa yapmam gereken bu olurdu.

      Bu pasif tavrım 1 mayıs 2016'da o "pelikan bildirisi" denen rezillik yayınlanana kadar da sürdü.
      Yayınlandığı an eleştirilerime başladım ve yine bunların tamamı içeriğe, gizlenen niyete, açık niyete, üsluba ve yazılarda anlattığım "Çete"nin örtük olası amaçları üzerineydi.
      Zamanında onlarla çalıştığımı bu blog yazılarından çok önce açıkladım.
      Twitterda kayıtları duruyor.
      Yazılarda anlattıklarımın önemli (benim için önemli) bazı kısımlarını da yine Twitter'ın izin verdiği ölçüde defalarca aktardım ve yansıttım.
      Bunların da kayıtları duruyor.

      "İşten atılmamış olsa bunları yazar mıydı?" sorusuna ne cevap verilebilir?

      Belki şu;
      "Neden işten atılmış?"
      "Madem öncelik parada, neden önünün bu kadar açık olduğu ve giderek de açıldığı bu yerde kalmayı tercih etmek yerine, siyasal/etik/ilke tartışmalarına girmiş?"
      "Neden susup bu güç yoğunlaşma merkezinden nemalanmaya doğru yürümemiş?"
      "Neden onun yerine bu ahlaksızlığı ilk farkedenlerden biri olarak (ahlaksızlık 1 Mayısta Pelikan Bildirisi olarak zuhur edince) kavgaya girmiş?
      Neden kovulur kovulmaz değil?
      Üstelik, yazıda anlattığı gibi o kavgadaki rakiplerinin gücü ve etkinliği böylesine ortada iken?"

      Bu soruları sormak ve cevaplarını düşünmek yeterli ve bir de akışı iyi okumak gerekiyor.
      O "kirli" mekan ben oradayken kirli değildi.
      Halâ da, o bildiriden sonra bile birçok insana kirli gelmiyor.
      Benimle orada aynı zamanda bulunan ve o bildirinin sonrasında ayrılanlar da var. Onlara kirli geliyor, çünkü bildiriyle kirlendi.
      Bir gizli amaç, örtük bir tezgah ortaya çıktı ve yayıldı.
      Bunu önceden görmek, sezmek, beklemek olanaksızdı veya ancak benim kovulmama sebep olan bir süreçle anlaşılmaya başlanabilirdi ki bana da olan o.
      Meselenin kokusunu almam, elbette ki kovulmamla eş zamanlı ama aldığım kokunun ne olduğunu bilmiyor, tanımlayamıyordum.
      Bunu ancak bildiri yayınlanınca anladım ve ardından gelen takiplerimle açıkladığım gerçeğe ulaştım.
      Oldukça basit aslında.

      Önyargısız, nötr bakıldığında aslında bu açıklama gereksiz. Bunlar yazıda da anlatılıyorlar.

      Sil
    4. yazıyı unuttum ilk yoruma takıldım.

      -bir insan yanlış yapınca artık doğruyu söyleme hakkı yok mu?
      -kirlenmenin bu kadar kolay olduğu bir ortamda dinlemek için temizi nerede bulacağız?
      -yazıda yazılanlara tek satır itiraz/tasdik bulamadım. sıkıntı yazanla fikirle değil

      Sil
  2. Kıymetli yazar kardeşim;

    Yazdığım yorum, kamuya açık bir platformda yayınlanması veya münhasıran size ulaştırılması için değildi. Yazdıklarım, yazı linkinizi bana gönderen arkadaşımla aramızda, geceyarısı memleket meseleleri üzerine hasbihal tarzında cereyan eden alelade bir WhatsApp sohbetiydi.
    Bu noktaya taşınacağını bilseydim elbette uslup ve kelimeler üzerinde daha dikkatli ve seçici olurdum. Zira muhataba karşı bir fikri ifafe etmek veya yorumlamak çeşitli şekillerde yapılabilir, ama makbul olanı, muhatabın kalbini kırmadan, zerafet ve nezaket içinde yapılanıdır. Evimizin içine has giydiğimiz kıyafetle sokağa çıkmadığımız, işe gitmediğimiz gibi, ahbap ve arkadaşımızla konuştuğumuz uslup ve kelimeleri, başkalarına ve kamuya karşı kullanmamız da doğru olmaz. Hani şimdilerde bu özensizlikleri yapanlar çok olabilir ama bize (milletimize) yakışanı bu değil ve olmamalı. Bu nedenle, öncelikle iradem dışı da olsa kalbinizi kırmış olduğumu düşünüyor ve hakkınızı helal etmenizi istiyorum.

    Ben müslümanım, inanç sistemimizin ana hedefi kalp kazanmak, gönül fethetmektir; fikir ve yorum tartışmalarına girmek ve bunları kazanmak değildir. Bu yazıyı da tartışmayı sürdürmek/kazanmak üzere yazmıyorum. Gönül fethetmek ise ayrı bir hüner istediğinden ve bizde de böyle bir hüner mevcut olmadığından, sadece anlaşılabilmeyi ve helalleşebilmeyi ümit ediyorum.

    İnsanı kazanmak ya da en azından kaybetmemek için, mümkün olduğunca fikir çatışmalarından uzak durulması öğütlenir; zira münakaşa, içinde gizliden gizliye karşıdakini cahil addetip, kibir bataklığına saplanma tehlikesini barındırır.
    Bu nedenle, fikirlerin çatışmasını değil; birbirine katkıda bulunmasını ve gelişmeyi sağlayacak zeminler önerilir.

    Zaten yazıda anlattıklarınızın doğruluğunu sorgulamamıştım, hatta inandığımı belirtmiştim, bu yüzden yazı içeriğini bu kez de geçiyorum.

    Kirlilik konusuna gelince..
    Yorumda bahsettiğim kirlilik; aslında atmosfer gibi ülkemizin maalesef her noktasına nüfuz etmiş; üzerine sinmediği kişi ve kurum kalmamış gibidir. Böyle olunca, "kirli" bir ortamda bulunmak suçlaması, aslında insanların kendini kolaylıkla hariç tutarak başkasına yapabileceği bir saldırı türü değildir.
    (Ne var ki, insan umutla yaşayan bir varlık olduğundan, yine de bu kirlenmelere maruz kalmamış birilerini bulmak ve istifade etmek arzusunu taşıyabilir.)

    Hepimiz aynı geminin içinde yol aldığımıza, aynı havayı soluduğumuza göre, mürettebatı ve diğer yolcuları ile anlaşamasak ve hatta hoşlanmasak bile, batması için değil yüzmesi ve daha iyi şartlara kavuşması için çalışmamız ve dua etmemizin doğru olduğuna inanıyorum. (Bu, bizim çoğu kez enayi olarak algılanmamızla sonuçlansa bile.) Kaldı ki, bizim inanç sistemimiz "eden, kendine eder" der. Başkasına yapılan iyilik de kötülük de sonunda (dünyada da, ahirette de) kendimizedir. Şu var ki; iyiler, iyi işleri, kötüler kötü işleri vazife edinmiştir, yani herkes yaradılışına uygun olanla, kendine yakışanla meşguldür.

    Bir vatandaş olarak bizi üzen, tedirgin eden şey; "a" ya da "b" şahsının veya yöneticisinin münferit bir sözü, yazısı veya davranışı değildir; asıl üzücü olan toplumu/hepimizi etkisi altına alan "topyekün çürümüşlük" halidir. Resme ülke/devlet bazında baktığımızda ise bu durum maalesef bir yıkılış sürecini andırmaktadır. Geminin gösterge panelindeki oklar belki "yeşil"i (normali) gösteriyor, ama realitenin okları "kırmızı"yı (tehlikeyi) işaret etmektedir. Bu hale gelişimize etki eden birçok faktör var elbet. (Hani biraz klasik olacak belki ama hala geçerliliğini koruyor; "iç sebepler", "dış sebepler"..)+

    YanıtlaSil
  3. +Bunların arasında en önemli etkenin "ahlaksızlık" olduğunu düşünüyorum. Amellerin niyete göre değer kazandığı bizim inanç sistemimizde, niyet ile amelin uyuşmazlığı, samimiyetsizliği, bir müslüman için ahlaksızlığın da başladığı noktadır. Allahı razı etmek, memnun etmek yerine, önce kendini, eşini, evladını, arkadaşını, amirini, memurunu tatmin ve memnun etmeye, onların gözüne girmeye çalışmak gizli ama en büyük ahlaksızlıktır. Ve bu ahlaksızlık, sanki önemsiz birşeymiş gibi hafife alınıyor, üzerinde durulmuyor, düzeltilmeye çalışılmıyor. Oysa yol açtığı sonuçların ne kadar sarsıcı olduğu ortada..

    İşte bizi konuşturan asıl dert budur kardeşim. Üzerimize sinen asıl kir budur.

    Yani, sizin anlayacağınız, o yazınız bize o an için genel olarak içimizi dökmemize bahane oldu. Biz arkadaşla kendi aramızda herzamanki gibi memleket havadislerini paylaşırken, araya sizin makale girdi ve o anki hislerimi aktardım. Yoksa, sizi tanımayız, bilmeyiz. Şahsınızla, işinizle, yaşam tarzınızla, değerlendirme yöntemlerinizle ilgili bir derdimiz, problemimiz söz konusu olmaz. Ve bu vesileyle; kendimizi kimsenin özel hayatını ve içinde bulunduğu özel şartlarını sorgulamak, hüküm vermek ve zor duruma sokmak hakkına asla sahip görmediğimizin de bilinmesini isteriz.

    Her hal ve şartta, üzerimize düşenin, herkesin hayrına çalışmak, gücümüz yetmiyorsa hayır dua etmek, hayır duasını alabilmeye uğraşmak olduğuna inanıyoruz. Ancak, evliya değiliz, eksik ve kusur doluyuz.
    İşte bu halimizle, bu atmosferde, bu gemideyiz.

    Allah yardımcımız olsun.

    YanıtlaSil
  4. Bir de 2016 Mayıs'taki Pelikan Bildirisinden sonra kirlendi demiyor mu iktidar mahallesi için :) demek ki pelikana o kadar git gel yapınca yalan konusunda da bir şeyler kapmış.

    Sözde liberal bir de, 2016 Mayıs'a kadar zaten medyadaki tekelleşme yoktu, hukuksuz tutuklamalar yoktu, millete sürekli hakaret eden, tehdit eden ve hedef gösterenler yoktu. Yalan merkezi Turkuvaz Medya da zaten Pelikanın yayınlandığı gün kurulmuştu. Ah o pelikan yok mu, herşey 2016 Mayıs'ta bir anda oluverdi.

    Hissiyatım şu; Bu Fırat Erez liberal görünümlü menfaatçi bir PKK sempatizanı. 7 Haziran seçimlerinden sonra hükümete cephe almasının nedeni o bahsettiği "kirlenme" değil, tekrar başlayan PKK operasyonları. Bunu iddia ediyorum çünkü 2016 Mayıs öncesinde yaşanan hukuksuzlukları göremeyecek kadar beyinsiz birisi olacağına da ihtimal vermiyorum. Hem Hilal Kaplan'la olan ilişkileri de bu karşlıklı TSK düşmanlığı hisleri üzerine gelişmiş olabilir. Fırat Hilal Kaplan'ın Taraf zamanındaki müthiş liberalizmine vurulmuş olabilir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Daha spesifik olarak şuna cevap ver madem : Twitter'da muhalif kesimin uzun süredir yaptığı eleştirileri şimdi sen de yapıyorsun. Peki 2016 Mayıs'ında senin şu an yaptığın tüm eleştirilerin zemini fazlasıyla varken, sen nasıl oluyordu da Pelikancıların yalısında iktidarı aklayan siteleri yönetiyordun ?

      Bu siteleri de masumane "yalanla savaş" siteleri olarak savunman gülünç. Bu kurulan siteler olaylara siyasi iktidarın perspektifi yorum getiren yerler, başka da birşey değil. O bahsettiğin siteleri Hilal Kaplan hala paylaşıyor twitter'da. Bildiğin Ahaber işte..

      7 Haziran sonrasında PKK'yla mücadele dışında demokrasi-hak-hukuk düzleminde ne değişti de sen bu cepheyi terk ettin ?

      Sil
  5. Ben iki şey söylemek istiyorum;

    1) Fırat Bey'in, bugün eleştirdiği konuları eleştirmeye bir sene, iki sene veya on sene öncesinden, hatta doğumundan başlatması gerektiğini söylemeye getiren yorumcu, çekirdek çitleterek seyredilen bir temaşanın eleştirisini yapmakla insanın kendi hayatında karşısına çıkan seçimlerin karmaşıklığına yetişebilmek ve bunların özeleştirisini yapabilmek arasındaki farkı göremiyor. İktidar cenahında güce oynayan farklı kesimlerin sürekli kendi kendini pohpohlama ihtiyacı duyduğunu çekirdek çitleterek izlediğimiz bu dönemde, Fırat bey en azından başından geçenleri mugalatadan, kendini yüceltme çabasından uzak bir bakışla değerlendirmiş. Bunu, nasıl diyeyim, ferahlatıcı buldum.

    2) Benim özeleştiri namına tek merak ettiğim şey: Pelikancıların iktidar çevresinde Berat Albayrak'a yakın oldukları belli. Berat Albayrak enerji bakanı. Rus enerji firmaları, Türkiye'nin Davutoğlu'nun "indirilmesinden" bu yana Rusya çizgisine yakınlaşma çabaları; Rusya'nın kendi iç ve dış ilişkilerini yönetme biçiminin (devlet kaynaklarının iktidara bağlı oligarklara dağıtılması; troller ve polis vasıtasıyla kamusal alanın, medyanın kontrol edilmesi; iktidarın tek adam etrafında cisimleşmesi; siyasi kavgaların meclis yerine, tek adamın etrafında kümelenen çeşitli kliklerin birbiriyle savaşı şeklinde vuku bulması; tek adamın, tek adamlaşmışlıktan kaynaklanan yalnızlıktan dolayı, bu klik savaşlarında taraf tutmayıp, kazananı beklemesi, buna rağmen herkesin tek adamın karar verici merci olduğunu zannedip ona yönelmesi) Türkiye'de de birebir kopyalandığını görüyor mu yazarımız? Eğer bu yazıları "Ergenekon ve Fetö'nün ardından gelen ennnn taze çete: Pelikan!" demek için yazıyorsa, kendisine Cumhurbaşkanının ifadesiyle "Geçti borun pazarı, sür eşeğini Niğde'ye" demek isterim. Bir Klik savaşı peşindeyse, haber vereyim: Pelikan o savaşı çoktan kazandı. Artık bir "savaş" verecekseniz, bu mantığa karşı vermelisiniz. Onu nasıl yapacağınızı da biz laikler söylemeyelim, gelin kafa kafaya verelim, beraber düşünelim.

    YanıtlaSil
  6. orhan ferhat neptun'e önce teşekkürler. "Ferahlatıcı buldum" katkısı için.

    Ve bir de eleştiri; İyi bir okuma yapmamış.

    Eğer yapsa idi Medya/Sosyal Medya yalanları ile savaşma niyetiyle girdiğim Yalı'nın, ben oradayken ve ayrıldıktan çok sonraya kadar da bağlantılarından, ne benim ne de kimsenin haberi olmadığını görürdü. Çünkü bunu oldukça açık anlatıyordum.
    Bu bağlantı ve bilgiler, Pelikan Dosyası'nın yayınlanmasından ve tabii benim ayrılmamdan da çok daha sonra açığa çıktı.

    Son olarak yorumun sonundaki katkısına bir değinme;
    Bütün bunları yazmamın, orhan ferhat neptun'ün önerisiyle "Bu mantığa karşı savaş" dediği şey ile direkt ilişkisi var ama bu, ancak sonraki yazılarda görülebilecek.

    YanıtlaSil
  7. Cep telefonundan yazarken insan cümlenin başıyla sonunu denkleştirmekte zorlanıyor. İkinci maddede yazdıklarım biraz aceleye gelmiş, düşünceler aynı anda birçok ayrı yere savrulmuş. Üslubum da yer yer biraz fazla "heyecanlı" olmuş. Kusura bakmayın diyeyim, "kötü okuma" eleştirinizi kabul ediyorum. İyi günler!

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

PELİKAN 1 / Kişisel tanıklık / Başlangıç

Açıklama, özür, niyet ve akibet.

Bir sağ Darbe; Pelikan Bildirisi.