PELİKAN 5 / Kişisel tanıklık / Erdoğan Pelikanın neresinde?

Bu aşamada, mesele iyice dağılmadan bir özet çıkarmak ve şimdiye kadar yazılanları toparlamak gerekiyor.

Önce;
Meselemizin merkezinde 1 Mayıs 2016'da yayınlanan bir isimsiz blog yazısı; Pelikan Dosyası duruyor.

Yazı imzasız.

Dolayısıyla "kesinlikle şu yazmıştır" diyemiyoruz ama kimin yazdığı, hem içindeki ve hem de etrafındaki bir takım göstergelerden, yanıp sönen ışıklardan, neondan yazılardan, fosforlu tabelalarla işaret oklarından, (Elbette bunlar ironi. Nereden anladığımız önceki yazılarda anlatıldı) kesine yakın tahmin ediyoruz; 

Bosphorus Global adında, yerleri Üsküdardaki 4 katlı bir yalı olduğu için bazen "Yalı" / "Pelikan Yalısı" diye de anılan bir dernek (vakıf?), bir organizasyon...

Bir bakanın, sıradan bir bakan da değil, Cumhurbaşkanının damadı olan bir bakanın hacklenen mail yazışmalarında, bu Yalı'nın finansmanı ve başlangıç örgütlenmesine dair notlara rastlanıyor.
Aynı maillerde Yalıyı yöneten bir çiftin, Süheyb Öğüt ile Sabah Gazetesi yazarı Hilal Kaplan'ın isimleri de var, başka bilinen ve bilinmeyen isimler de... 

Bosphorus Global (Yalı) resmi açıklamasında (ufak tefek yalanlar eşliğinde) Pelikan Dosyasının kendisiyle ilgisi olduğunu reddediyor ve fakat pek kimseyi inandıramıyor.

Bu konuda resmi bir açıklamaları olmasa da kendileri ikili ilişkilerde "Medipol" tarafından finanse edildiklerini söylüyorlar ancak malum maillerde finansman konusunda Medipol ismi hiç geçmiyor ve Berat Albayrak'ın bilgisine/onayına (?) sunulmuş bir açılış masrafları listesi/bütçe var örneğin. 
Bütçeyi sunan da Süheyb Öğüt.

Yine hatırlatalım;
Pelikan Dosyasında, özellikle bir yazı, bir tür milat olarak öne çıkarılıyor;
Yine Süheyb Öğüt'ün 7 Haziran seçimleri sonrası ve 1 Kasım seçimlerinden önce 27 Haziranda yayınlanmış bir yazısı; "Bravo Hocam Bravo."

Sansüre uğradığı iddia edilen yazı Aktüel'de yayınlanmış, sonradan siteden kaldırılmış ve Aktüel de Turkuvaz Medya Grubu'nun bir sitesi.

Peki Turkuvaz Grubunun başında kim var? 

Serhat Albayrak 

Serhat Aybayrak, yukarıda mail box'ı hacklendiği söylenen ve içerikleri saçılmış TC Enerji Bakanı ve Cumhurbaşkanının damadı Berat Albayrak'ın ağabeyi.
(Bu içeriklerin bazılarının yayınlandığı bir girdi yüzünden Wikipedia Sitesi bu günlerde BTK tarafından Türkiyede iletişim engelli.)

Peki aynı Turkuvaz Grubunda başka hangi kurumlar var?

Öncelikle grubun amiral gemisi; Sabah Gazetesi.
Yalıyla ilişkisine dair bilgimizle birlikte adı anılan Hilal Kaplan'ın köşe yazdığı gazete.

Ve aynı Hilal Kaplan Serhat Albayrak'a aşağıdaki capsde bir örneği olan raporlamalarda bulunuyor;
"Atatürk Havalimanı'na Yapılan Terör Saldırısına İlişkin Sosyal Medya Raporu."
Neden? 
Hilal Kaplan ve üstü Serhat Albayrak arasındaki ne tür bir ilişki böyle bir çalışmayı ve raporlanmasını gerektirir?



Bosphorus Global'in işi, daha doğrusu işlerinden biri; Sosyal Medya çalışmaları yapmak.
Peki yapılan işin raporlaması niye Serhat Albayrak'a gönderiliyor?

Açık değil mi?
Elimizde bir 4'ü var. Süheyb Öğüt, Hilal Kaplan, Serhat Albayrak ve Berat Albayrak.
İlk iki isim Bosphorus Global'in resmi görevlileri ama Albayrak kardeşlere dair hiçbir resmi kayıt yok.

Bu dörtlüye giderek birçok insan daha katılıyor ama şimdi konumuz şema çıkarmak değil.
Bosphorus Global'in, ileride bazılarından bahsedilecek birkaç misafirini not alıp geçelim;

Berat Albayrak'ın eşi Esra (Erdoğan) Albayrak'ın kız kardeşi Sümeyye Erdoğan. (Kişisel tanıklık)
Şimdiki Adalet Bakanı Bekir Bozdağ. (Kişisel tanıklık)
Eski AB Bakanı Egemen Bağış. (Kişisel tanıklık)
Sabah Gazetesi yazarı Haşmet Babaoğlu (Kişisel tanıklık)

En çok hayati soru;
Organizasyonun içindekilere ve yapılanlara bakıldığında Cumhurbaşkanı Erdoğan bu işin neresinde duruyor?

Haberi var mı? Dahli var mı? Emri/Talimatı var mı? Onaylıyor mu? Vs... 

Sayılan ve 2. dereceden denebilecek bağlantılardan (aile, akrabalık, iş bağlantısı vb) başka, bir de Süheyb Öğüt ve Hilal Kaplan ikilisinin 3 ayda bir, içinde bu satırların yazarının da olduğu ekibe bir faaliyet raporu hazırlatmaları ve bunu Erdoğan'a sunduklarını ifade etmeleri gibi 1. dereceden bir bağlantı da var.

Özetin özeti;

Enerji Bakanı Berat Albayrak'a bütçesi gönderilen (Onay için?) bir organizasyon kuruluyor.
Başında bir çift; Hilal Kaplan ve Süheyb Öğüt var.
3 ayda bir Cumhurbaşkanı Erdoğan'a faaliyet raporu sunuyorlar.
Hilal Kaplan organizasyonun işlerinden birini Enerji Bakanının kardeşi ve çalıştığı gazetenin patronu Serhat Albayrak'a raporluyor.
Ve bir de bu grubun/organizasyonun yazdığı düşünülen blog yazısı var; Pelikan Dosyası.

Peki ne deniyordu bu Pelikan Dosyasında?

Kabaca;
"Davutoğlu başarısızdı, kendi medyasını kurdu, Erdoğan'ı tuzağa düşürmek istedi, kadrolaşmaya niyetlendi" ve benzeri iddialar...

Şöyle bitiyor "dosya"; "Çünkü hoca kendi ihtiraslarının peşinden koşabilmek için, 
REİS karşıtı, ve dolayısıyla REİS’i destekleyen halkın karşıtı kim varsa, onunla işbirliği kurma yoluna gitmiştir. Küresel güçlerin ülkemizdeki satrancında vezir görüntüsüne sahip basit bir piyon olmayı kabul etmiştir."
Yazılanlar ayrıca ele alınıp incelenmeyi hakediyor çünkü içinde hem üslup ve hem de içerik olarak önemli ipuçları var ama bu yazı bunun için değil ve yazıda sadece ilgilenmemiz gereken yerlere odaklanacağız. Bunlar; Batı ile ilişkilere dönük olanlar...

Bunlar dosyanın 17. maddesiyle başlayıp 20.'ye kadar sürüyor.
Sonra Numan Kurtulmuş da dahil Davutoğlu çevresindeki insanlara dönük ithamlarına devam ediyor. Maddeler şöyle; 

17. Madde; Reise galiz küfürler edilen videoya verilen tepkilere Avrupa Parlamentosu Başkanı Schulz "otoriterlik" eleştirileri getiriyor ve Davutoğlu bunlara hiç cevap vermiyor.
Suç bu.

18. Madde; Erdoğan'ın AB karşıtı üslubu Schulz'un Biz Erdoğan’la anlaşmadık. Bizim muhatabımız Davutoğlu’dur, hükümettir, onlar da gayet ciddi muhataplar” sözlerini alıyor ve Erdoğan'ın tepkisinden bahsediyor.
İlgili haber; http://www.timeturk.com/erdogan-dan-schulz-yorumu-alman-ekolunun-turkiye-ye-bir-operasyonu/haber-141587
Davutoğlu'nun suçu yine aynı; "Hiç cevap vermemek."

19. Madde; Konu, önceki yazılar da değinilen ve Avrupa ile yapılan "Mültecilerin iadesi anlaşması"
Hatırlanacaktır, bir önceki yazıda etraflıca değinilmiş ve anlatılanlar şu alıntı görselle desteklenmişti;


Şöyle yorumlanıyor Pelikan Dosyasında;
"Her işte çuvallayan hocamız artık ne yapacağını, REİS’i nasıl görünmezleştireceğini, kendisinin nasıl varlık göstereceğini şaşırır hale geldi. 'Schengen vize anlaşmasını dört ay öne alacağız. Bu bizim başarımızdır” türünden laflar etti.'"
**Bu konu "AkParti'de ne değişiyor?" yazımda incelenmişti; http://www.serbestiyet.com/yazarlar/firat-erez/ak-partide-ne-degisiyor-692563
20. Madde; Tam olarak şunlar söyleniyor;
"REİS Obama’yla görüştü. Bütün ABD, REİS’in ayağına geldi. Bizim FETÖcu, Gezici ve PKKcı medya mosmor oldu. Sanıyorum hocam da öyle oldu. 
REİS-Obama görüşmesinin üzerinden bir ay geçmeden, hocam Beyaz Saray’dan randevu istedi.
Başka söze gerek var mı?"
Doğru. "Başka söze gerek var mı?" Davutoğlu'nun suçu "Obama'dan randevu istemek."
Bu 4 madde Pelikan Dosyasındaki "Batı ile ilişkiler" konulu olanlar ve argümantasyon açısından kuşkusuz ki en zayıfları ancak önemliler.
Önemliler çünkü 5 mayısta yaşanan bir büyük kırılmayla "iki başlılığın bitirilip" direksiyonuna artık kesin biçimde Erdoğan'ın geçtiği Türkiye'nin Batı ile ilişkilerdeki dönüşünü haber veriyorlar.
Tekrar sonucu hatırlatalım; Bazı başka dinamiklerin de üzerine eklenmesiyle Pelikan Dosyası, Davutoğlu'nun istifasında etkin oldu ve hatta denebilir ki, bir tür sonuç vuruşuydu.

Bunu, Davutoğlu'nun 5 Mayıstaki istifa konuşmasından da rahatlıkla anlayabiliyoruz.

Ancak şu söylenmeli; Erdoğan'ın olaydaki dahlini kuvvetli şüphe seviyesinden yukarı taşıyacak bir delilimiz, en azından henüz, yok.

"O 4 madde Türkiye'nin Batı ile ilişkilerdeki dönüşünü haber veriyorlar" demiştik.

Sonrasına bakalım; Davutoğlu'nun istifasından tam bir gün sonraya, 6 Mayıs 2016, Erdoğan'ın Eyüp Belediye binası açılış konuşmasına;
http://www.bbc.com/turkce/haberler/2016/05/160506_erdogan_eyup

Konuşmayı haberleştirenler genellikle şu vurucu, aynı cümleyi seçiyorlar;

"Erdoğan'dan AB'ye: Biz yolumuza, sen yoluna"


Türkiye'nin AB'ye üyelik ve ilişkiler konusundaki uzun ve meşakkatli yolunun en başarılı ve aşılacak kritik bir eşiğinin, bir geri dönülmez noktanın gelip dayandığı aşamada garip bir şey oluyor.
İlişkilerin bu seviyeye gelmesinde büyük katkı ve emeği olan Başbakan Davutoğlu bir takım ayak oyunlarıyla tasfiye ediliyor ve direksiyona geçen Erdoğan tarafından ülkeye ani bir yön değişikliği yaptırılıyor.

O andan itibaren başta Turkuvaz Medya olmak üzere hükümete yakın tüm medya organlarınca bilinçli bir "Batı Düşmanlığı" yükseltiliyor ve bu düşmanlık 16 Nisan Referandumu öncesinde zirve yapıyor.
Bunun örneklerini yakın tarihin birçok olayında;
AB ülkelerinin PKK'ya silah desteği, 15 Temmuz Darbesi (ABD parmağı), Karlov Suikasti (FETÖ-ABD bağlantısı), Reina Saldırısı (CIA parmağı), Hollanda Provokasyonu, Almanya, Avusturya ve Yunanistanla yaratılan suni gerilimler ile başkalarında da görebiliyoruz...

Aynı dönem, Türkiye'nin "Haklıyız" diyerek ve ikna edici kanıtlarla arkasında durduğu Rus SU-24 uçağının düşürülmesi olayında da, bir diğer tavır değişikliğinin görüldüğü dönem.

Türkiye oldukça kamaşık bir sürecin sonunda ve elbette Davutoğlu'nun yokluğunda, Rusya tarafına dümen kırıyor, ikili ilişkileri düzeltmeye çalışıyor.

Bu "Rusya ile ilişkileri düzeltme" sürecinde, Fırat Kalkanı Operasyonunda görevli TSK unsurları 2 kez hava saldırısıyla vuruluyor, şehitler ve gaziler veriliyor ama Türkiye'den kayda değer tek bir itiraz gelmiyor.

Türkiye'nin hemen hemen tam bir yıldır süren ve yukarıda da anlatıldığı gibi büyük bir çarkla Batı'dan vazgeçip Rusya'ya yanaşması diye özetlenebilecek dönüşümünün de miladı Pelikan Dosyası ve/veya Davutoğlu'nun tasfiyesi...

İleride tekrar bu konuya değinmek üzere bağlayalım;

Bizi Erdoğan'ın Pelikan Operasyonunun neresinde bulunduğu ile ilgili sonuca ulaştıracak bir kesin kanıtı halâ koyabilmiş değiliz ve kuvvetle muhtemel de hiçbir zaman koyamayacağız.
Ancak operasyonun belki onun direkt emriyle, belki tavsiye ve onayıyla ama kesinlikle haberi dahilinde yapıldığına dair "kuvvetli şüphe"nin daha da kuvvetlendiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

Pek rahatlıkla söyleyemeyeceğimiz bir başka şey ise Türkiye Cumhuriyetinin yüzü Batı'ya ve onun çağdaş demokratik ilkelerine dönük, bazen başarılı bazen ise ayak sürüyen yolculuğundaki keskin dönüş.

Bu keskin dönüş pek dürüst ve açık bir biçimde yapılmış gibi görünmüyor.
Bu kritik değişikliğin, bırakalım toplum nezdinde üzerinde yeterince tartışılmasını, çeşitli ayak oyunları, gizli politik hamleler, kandırmacalar, provokasyonlar ve yalanlarla gerçekleştirilmeye çalışıldığını da ekleyelim.

Bunlar da düşünülünce Pelikan Dosyası / Operasyonu, sadece belaltı ve tiksindirici bir ithamlar silsilesi, bir çarpıtma, bir zillet olmaktan öte anlamlar taşıyormuş gibi görünüyor ki bu görüntünün tam ortasında da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın durduğuna dair kuvvetli şüphe var.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

PELİKAN 1 / Kişisel tanıklık / Başlangıç

S-400'ler Ve Perde arkası.

PELİKAN 2 / Kişisel tanıklık / Pelikanizm