PELİKAN 6 / Kişisel tanıklık / Pelikan Anayasası
- Başkanlık Sistemini için bir şeyler yapalım reis.
- Yapalım ama bana içerik lâzım?
- Haklısın, bulalım.
- Doğru ben vakıftan isteyeyim.
- Evet, yakında gelir.
Ve bunun gibi cevaplar... Ama o içerik hiç gelmiyor çünkü yok.
Yukarıdakiler, Yalı'da Süheyb Öğüt ile aramızda 15-20 günde bir geçen "Başkanlık Sistemi" konulu konuşmalara örneklerden...
O günlerde, yani 2015'in 2. yarısında, Bosphorus Global ile aynı zamanda kurulmuş, Pelikan Operasyonunun zayıf/sakil ayağı Region Post (veya muhtemelen izlerini unutturmak için sonradan değiştirdiği adıyla Bölge Postası) dışında Başkanlık Sistemi'nden pek bahseden yok.
Tabii Erdoğan hariç...
Elde hiçbir içerik olmadan yapılan "Başkanlık Sistemi" propagandasının tek karşılığı; "Yalnız Reis".
AkParti'de duruma göre değişen düşmanlarla; Küresel güçler, Paralel Devlet Yapılanması, emperyalizm, teröristler, hainler vb ile yalnız başına savaşan bir "Erdoğan" var ve işte "Başkanlık Sistemi" de bunun için şart.
Yüzyıllarca geriye gidildiğinde de rastlanılan en eski aldatma yöntemlerinden biri;
Bir toplumu iktidarın çevresinde itirazsız toplamak veya hizaya çekmek için suni bir "Düşman algısı."
(Bugün artık o düşmanlıkların hepsi unutulmuş, çarklar, tornistanlar yapılıyor ama şu bir gerçek ki birçok AB ülkesi, AB'nin kendisi ve ABD gibi ülkelerle süregiden ikili ilişkilere, belki bazıları kalıcı, oldukça ciddi zararlar verildi.)
Pelikan Yalısından kalite ve etik olarak aşağıya düşüldükçe rastlanan kurumsal duraklardan biri Region Post/Bölge Postası ise diğeri de Duvardibi.
Elbette Duvardibi de Bosphorus Global ve Region Post gibi 2015'in Temmuzunda faaliyete geçiyor.
İtibarsızlaştırma, hedef gösterme, iftiralar ve önemli bir kısmı hakaretler üzerinden ilerleyen sair operasyonlar konusunda bir skala var ve tabii Duvardibi'nin de o skalada bir yeri.
Yalı, Region Post ve Duvardibi, araları Turkuvaz Medya yazarlarından trollere, Yalı çalışanlarından kontrolsüz meczuplara kadar yayılan bir skalada 3 ana durak oluşturuyorlar ve tabii arayı dolduran gönüllüler, profesyoneller de var.
Bu skalanın en yukarısına, Bülent Arınç'ın gayet isabetle Troliçe olarak tanımladığı Hilal Kaplan konumlandırılabilir.
Birbirinin kopyası Parti/Erdoğan bülteni yazılarından başka nadiren bu tip (İtibarsızlaştırma, hedef gösterme vs) konularına giriyor ve kendisini genelde olabildiğince "temiz" tutuyor.
Belli bir seviyenin altına düşmüş paylaşımlar asla onun konusu değil.
O, seviyeyi bir yere kadar düşürüyor, altına ise diğerleri iniyor.
Hilal Kaplan sadece elini biraz kirletecekleri RT'liyor, onun RT'lediği diğerleri ise (Aşağıdaki örnekte Haşmet Babaoğlu) daha seviyesiz olanları paylaşıyor, öneriyor ve skala, profili galiz küfürlerden geçilmeyen kontrolsüzlenden de geçerek, bu şekilde neredeyse kanalizasyona kadar gidiyor.
Bütün bu hengamenin içinde dönüp gelinen yer hep aynı
Ana hedef tek; Başkanlık Sistemi.
İhanetlerden, çıkar kavgalarından, güçlü Türkiyeden ve benzeri bıktırıcı kısır okumalardan kıvrıla büküle geçen bütün o yollar, o hep aynı Roma'ya çıkıyor; Başkanlık Sistemi...
Gündeme getirilişi çoğunlukla içeriksiz ve belirsiz bir kalıp, çünkü içerik konusunda elde hiçbir şey yok ve AkParti'den hasretle beklenen "Yeni Anayasa"nın yerini işgal etmişliği dışında da bir özelliği yok.
2016 Ocak sonlarında yalıdan ayrılışımdan sonra uzun bir sürede de durum değişmiyor.
Sistemle ilgili hiçbir içerik bahsi, analizi, tarifi, önerisi yok.
Sistem sürekli gündemde tutulmaya çalışılıyor ama içeriksizlik, suni pompalamalarını kabak tadı vermeye doğru iteliyor.
Ta ki 15 Temmuz Darbe girişimine kadar.
Darbecilerin onlarca komando operasyonlarından biri darbe sırasında Marmaris'de tatildeki Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı hedef alıyor ve olay, "Erdoğan darbeci katillerin elinden 15 dk ile kurtuldu" başlığı altında bir efsaneye dönüşüyor.
(Oysa bu doğru değil. Erdoğan'ı derdest etmek ve belki gerçekten de infaz etmeyi hedeflemiş bu operasyonda halen karanlık noktalar var ve derbecilerin Marmaris operasyonunun gecikmesi söz konusu. Farklı ve bağımsız tanıklıklar darbeci ekibin bölgeye ancak Erdoğan ayrıldıktan 2 saat kadar vardıkları sonucunu getiriyor, 15 dk sonra değil.)
15 Temmuz Darbesi duvara tosluyor ve tabii ki bu bir fırsat.
İlk ve en çok şaşırtan çıkış 11 Ekim 2016'da, bilindiği gibi MHP/Devlet Bahçeli'den geliyor;
""Türkiye’nin yeni bir toplum sözleşmesine ihtiyacı vardır ve sorumluluk hepimizin sırtındadır"
"Bize göre, bilhassa 15 Temmuz’dan sonra bu ihtiyaç acil bir hal almıştır. Türkiye’de hiçbir şey, 14 Temmuz’daki gibi olmayacak, olamayacaktır. Milletimizin yeni bir soluğa, yeni bir hukuki mutabakata yönelik çağrı ve talebi hissedilir ölçüde fazladır. Bunu görmezden gelemeyiz, kulağımızın üstüne yatamayız."
- Yapalım ama bana içerik lâzım?
- Haklısın, bulalım.
- Doğru ben vakıftan isteyeyim.
- Evet, yakında gelir.
Ve bunun gibi cevaplar... Ama o içerik hiç gelmiyor çünkü yok.
Yukarıdakiler, Yalı'da Süheyb Öğüt ile aramızda 15-20 günde bir geçen "Başkanlık Sistemi" konulu konuşmalara örneklerden...
O günlerde, yani 2015'in 2. yarısında, Bosphorus Global ile aynı zamanda kurulmuş, Pelikan Operasyonunun zayıf/sakil ayağı Region Post (veya muhtemelen izlerini unutturmak için sonradan değiştirdiği adıyla Bölge Postası) dışında Başkanlık Sistemi'nden pek bahseden yok.
Tabii Erdoğan hariç...
Elde hiçbir içerik olmadan yapılan "Başkanlık Sistemi" propagandasının tek karşılığı; "Yalnız Reis".
AkParti'de duruma göre değişen düşmanlarla; Küresel güçler, Paralel Devlet Yapılanması, emperyalizm, teröristler, hainler vb ile yalnız başına savaşan bir "Erdoğan" var ve işte "Başkanlık Sistemi" de bunun için şart.
Yüzyıllarca geriye gidildiğinde de rastlanılan en eski aldatma yöntemlerinden biri;
Bir toplumu iktidarın çevresinde itirazsız toplamak veya hizaya çekmek için suni bir "Düşman algısı."
(Bugün artık o düşmanlıkların hepsi unutulmuş, çarklar, tornistanlar yapılıyor ama şu bir gerçek ki birçok AB ülkesi, AB'nin kendisi ve ABD gibi ülkelerle süregiden ikili ilişkilere, belki bazıları kalıcı, oldukça ciddi zararlar verildi.)
Pelikan Yalısından kalite ve etik olarak aşağıya düşüldükçe rastlanan kurumsal duraklardan biri Region Post/Bölge Postası ise diğeri de Duvardibi.
Elbette Duvardibi de Bosphorus Global ve Region Post gibi 2015'in Temmuzunda faaliyete geçiyor.
İtibarsızlaştırma, hedef gösterme, iftiralar ve önemli bir kısmı hakaretler üzerinden ilerleyen sair operasyonlar konusunda bir skala var ve tabii Duvardibi'nin de o skalada bir yeri.
Yalı, Region Post ve Duvardibi, araları Turkuvaz Medya yazarlarından trollere, Yalı çalışanlarından kontrolsüz meczuplara kadar yayılan bir skalada 3 ana durak oluşturuyorlar ve tabii arayı dolduran gönüllüler, profesyoneller de var.
Bu skalanın en yukarısına, Bülent Arınç'ın gayet isabetle Troliçe olarak tanımladığı Hilal Kaplan konumlandırılabilir.
Birbirinin kopyası Parti/Erdoğan bülteni yazılarından başka nadiren bu tip (İtibarsızlaştırma, hedef gösterme vs) konularına giriyor ve kendisini genelde olabildiğince "temiz" tutuyor.
Belli bir seviyenin altına düşmüş paylaşımlar asla onun konusu değil.
O, seviyeyi bir yere kadar düşürüyor, altına ise diğerleri iniyor.
Hilal Kaplan sadece elini biraz kirletecekleri RT'liyor, onun RT'lediği diğerleri ise (Aşağıdaki örnekte Haşmet Babaoğlu) daha seviyesiz olanları paylaşıyor, öneriyor ve skala, profili galiz küfürlerden geçilmeyen kontrolsüzlenden de geçerek, bu şekilde neredeyse kanalizasyona kadar gidiyor.
Bütün bu hengamenin içinde dönüp gelinen yer hep aynı
Ana hedef tek; Başkanlık Sistemi.
İhanetlerden, çıkar kavgalarından, güçlü Türkiyeden ve benzeri bıktırıcı kısır okumalardan kıvrıla büküle geçen bütün o yollar, o hep aynı Roma'ya çıkıyor; Başkanlık Sistemi...
Gündeme getirilişi çoğunlukla içeriksiz ve belirsiz bir kalıp, çünkü içerik konusunda elde hiçbir şey yok ve AkParti'den hasretle beklenen "Yeni Anayasa"nın yerini işgal etmişliği dışında da bir özelliği yok.
2016 Ocak sonlarında yalıdan ayrılışımdan sonra uzun bir sürede de durum değişmiyor.
Sistemle ilgili hiçbir içerik bahsi, analizi, tarifi, önerisi yok.
Sistem sürekli gündemde tutulmaya çalışılıyor ama içeriksizlik, suni pompalamalarını kabak tadı vermeye doğru iteliyor.
Ta ki 15 Temmuz Darbe girişimine kadar.
Darbecilerin onlarca komando operasyonlarından biri darbe sırasında Marmaris'de tatildeki Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı hedef alıyor ve olay, "Erdoğan darbeci katillerin elinden 15 dk ile kurtuldu" başlığı altında bir efsaneye dönüşüyor.
(Oysa bu doğru değil. Erdoğan'ı derdest etmek ve belki gerçekten de infaz etmeyi hedeflemiş bu operasyonda halen karanlık noktalar var ve derbecilerin Marmaris operasyonunun gecikmesi söz konusu. Farklı ve bağımsız tanıklıklar darbeci ekibin bölgeye ancak Erdoğan ayrıldıktan 2 saat kadar vardıkları sonucunu getiriyor, 15 dk sonra değil.)
15 Temmuz Darbesi duvara tosluyor ve tabii ki bu bir fırsat.
İlk ve en çok şaşırtan çıkış 11 Ekim 2016'da, bilindiği gibi MHP/Devlet Bahçeli'den geliyor;
""Türkiye’nin yeni bir toplum sözleşmesine ihtiyacı vardır ve sorumluluk hepimizin sırtındadır"
"Bize göre, bilhassa 15 Temmuz’dan sonra bu ihtiyaç acil bir hal almıştır. Türkiye’de hiçbir şey, 14 Temmuz’daki gibi olmayacak, olamayacaktır. Milletimizin yeni bir soluğa, yeni bir hukuki mutabakata yönelik çağrı ve talebi hissedilir ölçüde fazladır. Bunu görmezden gelemeyiz, kulağımızın üstüne yatamayız."
http://www.ntv.com.tr/turkiye/bahceliden-baskanlik-sistemi-cikisi,c1WeUw7SfUaRhJHd_4gJAQ
Başbakan Binali Yıldırım ise çok daha açık ve net, Devlet Bahçeli'den 10 gün sonra şöyle diyor;
"Başkanlığın kapısı 15 Temmuz gecesi açılmıştır"
http://t24.com.tr/haber/basbakan-yildirim-baskanligin-kapisi-15-temmuz-gecesi-acilmistir,366674
Süreç aniden hızlanıyor ve medya silme Başkanlık Sistemi tartışmalarıyla doluyor ancak halâ ortada üzerine konuşulabilecek bir içerik yok.
Konuşmalar ve yorumlar genellikle Parlamenter Sistem-Başkanlık Sistemi karşılaştırmaları arasında gidip geliyor ve fakat "nasıl bir başkanlık sistemi?" sorusu havada asılı.
Fransa ve ABD'nin sistemleri konuşuluyor, onlar öne sürülüyor ama örneğin Suriye ve Türkmenistan türü otokratik uygulamalara hiç değinilmiyor.
(CHP ileride, sistem önerisinin detayları açıklandığında çok ama çok geç, önerinin Suriye'deki sistemle benzerliğini farkedecek, bunu dile de getirecek ancak toz duman arasında kaybolacaktır.)
Türkiye, Akparti'nin 21 maddelik yeni anayasa önerisini ancak 16 Nisan Referandumundan 4 ay 6 gün önce, 10 Aralık 2016'da, TBMM'ye sunulunca öğrenebiliyor.
http://www.yenisafak.com/gundem/iste-ak-partinin-anayasa-degisikligi-teklifi-2578298
Teklif, bilinen gürültülü sürecin sonunda ve sunulmasından 41 gün sonra, 21 Ocak 2017'de TBMM'den geçiyor. Artık Referanduma 3 aydan az var.
Peki bu öneriyi kim hazırladı?
Nasıl bir sürecin sonunda buraya varıldı?
Bilinmiyor çünkü teklif TBMM'ye gelene kadar herşey kapalı kapılar arkasındaydı.
AkParti'nin, daha doğrusu Cumhurbaşkanlığının insiyatif ve komutasında bir Anayasa Hazırlama Komisyonu'ndan bahsediliyor ama basında çok az rastlayabiliyoruz.
İddialara göre kuruluş tarihi de oldukça ilginç; 3 Mayıs 2016.
Pelikan Dosyası'nın yayınlanmasından 2 gün sonra, Davutoğlunun istifasından 2 gün önce.
http://www.demokrathaber.org/guncel/redhackin-sizdirdigi-e-postalarda-anayasa-anketleri-h76611.html
Burada şunların sorulması gerekir;
1/ Gerçekten Cumhurbaşkanlığı bünyesinde böyle bir çalışma grubu var mı?
2/ Eğer var ise neden çalışmaları ve varlıkları gizlendi?
3/ Anayasa Çalışma Grubuna neye göre, hangi vasıflarıyla seçildiler?
4/ Bu kadar eski bir tarihe dayanan grubun çalışmalarından neden TBMM'ye gelene kadar haberimiz olmadı? Niye vardıkları sonuçlar gizlendi, halkla paylaşılmadı, kamuoyunda tartışılmadı?
Okuyucu listedeki birkaç ismin yanına işaret konulduğunu görecektir.
Bunların bir kısmı üzerine yorum yapmaya gerek duyulmayan isimler.
Birkaçı ise fazla tanınmıyor ama üzerlerinde kısa hatırlatmalar yapılabilir;
Mustafa Akış;
http://www.timeturk.com/saray-dan-davutoglu-na-pelikan-cevabi/haber-143960
Diğer bazı başkaları ise karşımıza çok önceden ve bir yerden tanıdık, belirgin bir grup oluşturuyorlar;
Süheyb Öğüt, Hilal Kaplan ve Can Paker yönetim kurulu önerisi içinde yer alıyorlarken,
yine onlar ile bilinen diğer isimler Bosphorus Global'in mail grubunda ortaklaşıyorlar.
Grupta, Can Paker, Hilal Kaplan, Mehmet Uçum (CB Başdanışmanı) , Süheyb Öğüt, Sadık Ünay, Mankar Esayan (AkParti Milletvekili), Berat Albayrak (Enerji Bakanı) ve görülen diğer isimler;
Sonrası biliniyor.
AkParti, anayasa önerisi ile ilgili tartışmaları bilinçli bir biçimde içerikten uzaklaştırdı,
zemini uzun zamandır beslenmesi sürdürülen bir "Dış Düşman" algısı ve milli birlik/savunma söylemi üzerine oturttu,
çeşitli Batı ülkeleriyle suni krizler çıkardı (Bunlardan özellikle Hollanda ile yaşanan, açık ve net bir provokasyondu),
Ve Yeni Anayasa-Başkanlık Sistemi önerisi referandumdan "Atı alan Üsküdara geçti" ile damgalanmış bir %51,4'lük "evet" aldı.
Referanduma kadar olan propaganda/kampanya süreci çok daha detaylı incelenmeyi gerektiriyor zira alınacak çok dersler ve "Pelikanizm" adına önemli detaylar içeriyor ama onlar bunun haricinde bir, belki birçok başka yazıyı gerektiriyorlar.
Konumuzun tam içinde olmalarına rağmen şimdilik geçilecekler.
Eklenmesi gereken son bir not var.
Birkaç gün önce kendisini Medipol Sağlık ve Eğitim Grubu olarak tanıtan Hasan Akbay'dan bir mail aldım.
Mail aşağıda;
Hasan Akbay haklı.
Benim tahminim de Bosphorus Global'in Medipol tarafından finanse edilmediği ve kurumun isminin asıl finansörü gizlemek için kullanıldığı.
Ancak soruma aldığım cevap buydu ve ben de yazılarımda verilen cevabı aynen yansıttım.
Umalım ki Medipol bu konuyu yargıya taşır ve hep beraber Yalı'nın asıl finansörünü öğrenme fırsatı buluruz.
Başbakan Binali Yıldırım ise çok daha açık ve net, Devlet Bahçeli'den 10 gün sonra şöyle diyor;
"Başkanlığın kapısı 15 Temmuz gecesi açılmıştır"
http://t24.com.tr/haber/basbakan-yildirim-baskanligin-kapisi-15-temmuz-gecesi-acilmistir,366674
Süreç aniden hızlanıyor ve medya silme Başkanlık Sistemi tartışmalarıyla doluyor ancak halâ ortada üzerine konuşulabilecek bir içerik yok.
Konuşmalar ve yorumlar genellikle Parlamenter Sistem-Başkanlık Sistemi karşılaştırmaları arasında gidip geliyor ve fakat "nasıl bir başkanlık sistemi?" sorusu havada asılı.
Fransa ve ABD'nin sistemleri konuşuluyor, onlar öne sürülüyor ama örneğin Suriye ve Türkmenistan türü otokratik uygulamalara hiç değinilmiyor.
(CHP ileride, sistem önerisinin detayları açıklandığında çok ama çok geç, önerinin Suriye'deki sistemle benzerliğini farkedecek, bunu dile de getirecek ancak toz duman arasında kaybolacaktır.)
Türkiye, Akparti'nin 21 maddelik yeni anayasa önerisini ancak 16 Nisan Referandumundan 4 ay 6 gün önce, 10 Aralık 2016'da, TBMM'ye sunulunca öğrenebiliyor.
http://www.yenisafak.com/gundem/iste-ak-partinin-anayasa-degisikligi-teklifi-2578298
Teklif, bilinen gürültülü sürecin sonunda ve sunulmasından 41 gün sonra, 21 Ocak 2017'de TBMM'den geçiyor. Artık Referanduma 3 aydan az var.
Peki bu öneriyi kim hazırladı?
Nasıl bir sürecin sonunda buraya varıldı?
Bilinmiyor çünkü teklif TBMM'ye gelene kadar herşey kapalı kapılar arkasındaydı.
AkParti'nin, daha doğrusu Cumhurbaşkanlığının insiyatif ve komutasında bir Anayasa Hazırlama Komisyonu'ndan bahsediliyor ama basında çok az rastlayabiliyoruz.
İddialara göre kuruluş tarihi de oldukça ilginç; 3 Mayıs 2016.
Pelikan Dosyası'nın yayınlanmasından 2 gün sonra, Davutoğlunun istifasından 2 gün önce.
http://www.demokrathaber.org/guncel/redhackin-sizdirdigi-e-postalarda-anayasa-anketleri-h76611.html
Burada şunların sorulması gerekir;
1/ Gerçekten Cumhurbaşkanlığı bünyesinde böyle bir çalışma grubu var mı?
2/ Eğer var ise neden çalışmaları ve varlıkları gizlendi?
3/ Anayasa Çalışma Grubuna neye göre, hangi vasıflarıyla seçildiler?
4/ Bu kadar eski bir tarihe dayanan grubun çalışmalarından neden TBMM'ye gelene kadar haberimiz olmadı? Niye vardıkları sonuçlar gizlendi, halkla paylaşılmadı, kamuoyunda tartışılmadı?
Okuyucu listedeki birkaç ismin yanına işaret konulduğunu görecektir.
Bunların bir kısmı üzerine yorum yapmaya gerek duyulmayan isimler.
Birkaçı ise fazla tanınmıyor ama üzerlerinde kısa hatırlatmalar yapılabilir;
Mustafa Akış;
http://www.timeturk.com/saray-dan-davutoglu-na-pelikan-cevabi/haber-143960
Diğer bazı başkaları ise karşımıza çok önceden ve bir yerden tanıdık, belirgin bir grup oluşturuyorlar;
Süheyb Öğüt, Hilal Kaplan ve Can Paker yönetim kurulu önerisi içinde yer alıyorlarken,
yine onlar ile bilinen diğer isimler Bosphorus Global'in mail grubunda ortaklaşıyorlar.
Grupta, Can Paker, Hilal Kaplan, Mehmet Uçum (CB Başdanışmanı) , Süheyb Öğüt, Sadık Ünay, Mankar Esayan (AkParti Milletvekili), Berat Albayrak (Enerji Bakanı) ve görülen diğer isimler;
Sonrası biliniyor.
AkParti, anayasa önerisi ile ilgili tartışmaları bilinçli bir biçimde içerikten uzaklaştırdı,
zemini uzun zamandır beslenmesi sürdürülen bir "Dış Düşman" algısı ve milli birlik/savunma söylemi üzerine oturttu,
çeşitli Batı ülkeleriyle suni krizler çıkardı (Bunlardan özellikle Hollanda ile yaşanan, açık ve net bir provokasyondu),
Ve Yeni Anayasa-Başkanlık Sistemi önerisi referandumdan "Atı alan Üsküdara geçti" ile damgalanmış bir %51,4'lük "evet" aldı.
Referanduma kadar olan propaganda/kampanya süreci çok daha detaylı incelenmeyi gerektiriyor zira alınacak çok dersler ve "Pelikanizm" adına önemli detaylar içeriyor ama onlar bunun haricinde bir, belki birçok başka yazıyı gerektiriyorlar.
Konumuzun tam içinde olmalarına rağmen şimdilik geçilecekler.
Eklenmesi gereken son bir not var.
Birkaç gün önce kendisini Medipol Sağlık ve Eğitim Grubu olarak tanıtan Hasan Akbay'dan bir mail aldım.
Mail aşağıda;
Hasan Akbay haklı.
Benim tahminim de Bosphorus Global'in Medipol tarafından finanse edilmediği ve kurumun isminin asıl finansörü gizlemek için kullanıldığı.
Ancak soruma aldığım cevap buydu ve ben de yazılarımda verilen cevabı aynen yansıttım.
Umalım ki Medipol bu konuyu yargıya taşır ve hep beraber Yalı'nın asıl finansörünü öğrenme fırsatı buluruz.
Yorumlar
Yorum Gönder