Büyükada Ajanları ve Moody Deligöz. (Bir avcı hikayesi)


Büyükada Ajanları ve Moody Deligöz. (Bir avcı hikayesi)

Temmuz 22, 2017

 

"(Karar Gazetesi yazarı Mensur Akgün)... 17 Temmuz tarihli yazısında darbenin arkasındaki ABD’yi aklamaya çalıştı, 'Darbenin ardında başka devletler de olabilir ama iktidar elinde somut delil olmadan kimseyi suçlamamalıdır' dedi. Daha da ileri giden Akgün tehditkar bir dille 'Unutmayalım ki ABD’nin elindeki tek imkan Türkiye’de darbe yapmak ya da yapılmasına destek vermek değildir' ifadelerini kullandı."

 

Bunlar, Güneş Gazetesinin 23 Temmuz 2016 tarihli "CIA ile Büyükada'da darbe 'karar'ı" başlıklı haberinden alıntılar.  http://www.gunes.com/gundem/ca-ile-buyukadada-darbe-karar-i-705584

 

Güneş Mensur Akgün'e çok kızgın.

 

Kızgın, çünkü Akşam Gazetesinin büyük bir gazetecilik başarısıyla ortaya çıkardığı ve "15 Temmuz’da hain darbe girişimin yaşandığı gece, İstanbul Büyükada’da çok gizli bir toplantı gerçekleştiriliyordu." diyerek verdiği haberin arkasına, diğer tüm havuz medyası unsurları gibi onlar da takılmış ve fakat Mensur Akgün'ün Karar Gazetesinde yayınlanan "Darbeyi Magazinselleştirmek" yazısıyla (Tabiri caizse) şapa oturmuşlardı.

http://www.karar.com/yazarlar/mensur-akgun/darbeyi-magazinsellestirmek-1690

 

"Türkiye’nin bunca sorunu varken kendimi ve aslında gündemle hiç alakası olmayan bir toplantıyı yazmak istemezdim ama bazı yayın organlarında kurulan zorlama ve isabetsiz bir bağlantı beni buna mecbur etti." diye başlıyordu M. Akgün.

 

"Aylar öncesinden konuşulmuş, hatta bir kez de ertelenmiş İran ve komşuları hakkında bir toplantıydı."

 

"Amacımız İran’ın bölgedeki rolünü tartışmaktı. Bir gece öncesi darbe olmasına rağmen meslek ahlakımız gereği toplantıyı ertelemenin doğru olmayacağını düşündük."

 

"Ortadoğu’da bir soğuk savaşın çıkıp çıkmayacağını, İran’ın bölgeyi nasıl gördüğünü, Türkiye’nin bölgeye ve İran’a bakışını, Suriye’yi, Irak’ın İran ve Türkiye arasındaki sıkışmışlığını, Mısır ve Afganistan’ın durumunu tartıştık."

Diyordu Mensur Akgün ve ekliyordu; "Yakında raporu çıkacak..."

 

Ama bütün bu açıklamalar Güneş Gazetesini tatmin etmiyor.

Akgün'ün;

"Gazetecilik yapalım. Darbenin arkasında Amerika da olabilir, başka bir ülke de. Ama ne olur böylesi ciddi bir olayı magazinleştirmeyelim.

Unutmayalım ki, Türkiye tarihinin en büyük tehlikelerinden birini atlattı. 2000’den fazla insan yaralandı, 300 insan hayatını kaybetti." cümlesini alıyor Güneş ve kesip biçerek kendince özetleyip şu halde servis ediyor;

"Akgün tehditkar bir dille 'Unutmayalım ki ABD’nin elindeki tek imkan Türkiye’de darbe yapmak ya da yapılmasına destek vermek değildir' ifadelerini kullandı."

 

Herhalde fazla söze gerek yok.

Bu açık bir çarpıtma, 'cımbızlama' yetmez - anlamı tümüyle değiştiren bir montaj.

Hiç söylenmemiş bir şeyin söylenmiş gibi gösterilmesi.

Okuyucunun aldatılması.

Net ahlaksızlık...

 

Sadece net de değildi bu 'ahlaksızlık', yaygındı...

Güneş ve Akşam dışındaki İktidar destekçisi medya tarafından defalarca haberleştirildi, sosyal medyada paylaşıldı.

Örnekler;

 

Sabah / "O gece bu otelde CIA mesaideydi" / Erhan ÖZTÜRK

http://www.sabah.com.tr/gundem/2016/07/26/o-gece-bu-otelde-cia-mesaideydi

 

YeniÇağ Gazetesi / Darbe gecesi 10 CIA ajanı büyükadaya geldi / Uzmanlıkları iç savaş.

http://www.yenicaggazetesi.com.tr/darbe-gecesi-10-cia-ajani-buyukadaya-geldi-143439h.htm

 

Yeni Akit / Darbe gecesi Büyükada'da gerçekleşen toplantıya 13 CIA ajanı katılmış. / AkPartili Deligöz suç duyurusu yaptı.

http://www.yeniakit.com.tr/haber/darbe-gecesi-buyukadada-gerceklesen-toplantiya-13-cia-ajani-katilmis-228730.html

 

Örnekler çoğaltılabilir fakat tüm bunların dışında, meseleyi büyük dikkatle takip eden, araştıran, üzerine giden ve olayla ilgili haberlerde ismi anılan bir başkası dikkat çekiyor;

AkParti Erzurum milletvekili Orhan Deligöz.

 

*(Ünlü Harry Potter dizisindeki Hogwarts öğretmenlerinden karanlık sanatlara karşı savunma uzmanı Deligöz Moody'yi hatırladınız mı? Hani o aslında Moody değildir de kötü büyücü Voldemort taraftarı Barty Crouch onun kılığına girmiştir? Hatırlayın, lazım olacak.)

 

Akşam Gazetesinin, aşağıda linki verilen "Deligöz; İhanet toplantısında 13 CIA ajanı vardı" başlıklı haberinde, konumuz AkParti milletvekilinin araştırma ve iddiaları detaylı anlatılıyor.

http://www.aksam.com.tr/guncel/deligoz-ihanet-toplantisinda-13-cia-ajani-vardi/haber-562006

 

Bu yazı, üstte verilen haber linklerinde bulunan saçmalıklar manzumesini konu etmeyecek.

Biri hariç.

Cevval gazetecilerimiz keşfettiği çok önemli durum var, toplantıya katılanlardan biri ABD'de hamile eşini öldürmekten yargılanan Scott Lee Peterson.

 

Akşam Gazetesi haberinde Peterson'dan şöyle bahsetmiş;

 

"Azılı katili Türkiye’ye soktular!

Toplantıda belki de en dikkat çeken isim Scott Lee Peterson isimli 44 yaşındaki azılı katil. 2002 yılında hamile olan karısı Laci Peterson’ı öldürmekten birinci derece cinayet ile hüküm giyen Peterson,  ABD’de en azılı suçlularının kaldığı California’daki San Quentin Devlet Hapishanesi’nde mahkum. Hakkında ‘iğneyle idam cezası’ hükmü verilen Peterson davayı temyize taşıdı. 13 Temmuz günü İstanbul’a gelen Peterson hala çıkış yapmadı. Mahkum olarak görünen Peterson’un hangi amaçla ve nasıl Türkiye’ye getirildiği ise soru işareti." 

 

http://www.aksam.com.tr/guncel/15-temmuz-gecesinin-c210-karanlik-yabancisi-c2/haber-538961

 

Oldukça gerçeküstü görünen bu iddialarıyla, bir kedi yavrusunun yumağıyla oynadığı gibi oynayan Yerli ve Milli medyamıza gereken cevabı Amberin Zaman vermiş;

 

"Evet Akşam gazetesine inanacak olursak aramızda azılı bir ABD’li katil dolaşıyor!

Rahat olun sayın okurlar.

Çünkü Splendid Palace Otel’deki ‘sır’ toplantıya katılan Scott Peterson, The Christian Science Monitor gazetesinin kıdemli Ortadoğu muhabirinden başkası değil.

Uzun yıllardan beri tanıdığım Scott tabii ki hala İstanbul’da, çünkü yaşadığı yer orası.

Anlaşılan bizim istihbarat birimleri Google’a girip Scott Peterson ismiyle arama yapınca en çok tık alan benzer isimdeki ABD’li mahkumla karşılaşmış.

Ve derhal  Barkey ile birlikte darbeyi tasarladığı kanaatine varmış.

Tebrikler!"

 

http://www.diken.com.tr/medya-uyardi-dikkat-aramizda-abdli-azili-katil-dolasiyor/

 

Akşam ile benzerlerinin bu büyük gazetecilik başarıları, zaten çoğu tutarsız, kendi içine çöken, içi boş anlamsız gevezelikleri, ancak abartılı önemleriyle bu rezalet yumağı, resmi makamlarca dikkate alınmış ve Hürriyetin iddiasına göre de bir soruşturma başlatılmış.

Umarız en kısa zamanda sonuçlanır.

http://www.hurriyet.com.tr/arastirma-gorevlisine-universiteden-cia-sorusturmasi-40180055

 

Muhtemelen ilerde, bir ABD hapisanesinde ölümünü temyiz başvurusuyla geciktirmeye çalışan idam mahkumunu darbe yapsın diye Türkiyeye getiren bu medya tradejisinden, konuyla ilgili elimizde pek bir şey kalmayacak ama belki bir de çan kalabilir.

 

Evet ÇAN.

 

Üzerinde Pensilivania yazan bir çan.




"Ajanların toplantı yapılan otelde üzerinde 'Pensilvanya' yazılı bir çanı unuttuklarını öne süren Deligöz, "Otelde unuttukları bir şey var. Pensilvanya çanı. Ya unutup gidiyorlar, ya da bilinçli işaret bırakıyorlar: 'Biz buradaydık, biz yaptık' diye. Pensilvanya çanı önem arz etmektedir..."

Hürriyet. 12 Ağustos 2016

http://www.hurriyet.com.tr/ak-partili-deligoze-gore-bunlar-buyukada-ajan-40190681

 

Şimdilik bu deli saçmasını burada bırakalım ve yine Deligöz üzerinden bir başka Büyükada hikayesine, bu sefer daha yakınlardaki bir başkasına sıçrayalım.

 

AkParti Erzurum milletvekili Deligöz, bu konularla özellikle ilgili.

Niye?

Çünkü kendisi Genel Kurmay'a bağlı Milli Güvenlik Akademisinden mezun bir uzman.

Kendisi bütün uzmanlığını kullanarak gözünü diktiği Büyükadaya MI-6 ve CIA ajanlarının özel teknelerle gidip geldiklerini, otellere ait kaçak, ruhsatsız bölümlerde (Ona göre bu konuda belediyeler de suçlu) gizli toplantılar yaptıklarını, Ada'nın Türkiye aleyhine çalışan bir takım örgütlerin çalışma alanı olduğu inancına sıkı sıkıya bağlı.

https://tr.sputniknews.com/columnists/201707131029264769-orhan-deligoz-ingiliz-amerikan-ajanlari-buyukadada/

 

Elbette Deligöz'ün Büyükada'ya dikilmiş keskin ve eğitimli gözleri, şer odaklarının bir başka toplantısını da kaçırmıyor.

Bu sefer insan hakları savunucuları radarına yakalananlar ve tabii yine yanında Akşam ile Güneş Gazetesi var.

 

Deligöz'ün Güneş Gazetesi eliyle saçıp yaydıklarını öğrenmek isteyenler, şu linke göz atabilirler, çünkü burada anlatılmayacaklar.

http://www.gunes.com/gundem/buyukadada-ingiliz-parmagi-802963

 

Burada anlatılacak olan, bu sefer kolluk kuvvetlerinin 15 Temmuzdaki toplantıdaki gibi ağır davranmadığı ve Deligöz'ün uyarıları doğrultusunda toplantıyı bastığı.

 

5 Temmuz günü güvenlik güçleri Büyükada Askor Otele yaptığı baskında insan hakları savunucularının korunması programı için biraraya gelen 10 kişiyi gözaltına alıp 5 ayrı emniyet merkezinde "silahlı terör örgütüne üyelik" suçlamasıyla sorguya aldı.

 

Sorguya alınanların kimlikleri ile bağlantıları, BBC'nin konuyla ilgili şu haberinden öğrenilebilir;

http://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-40530991

 

24 saat boyunca hiçkimseyle görüştürülmeyen bu 10 kişinin gözaltı süreleri 7 güne uzatıldı ve avukatlarına hiçbir bilgi verilmeden sorguları devam etti.

 

8 temmuz günü Cumhurbaşkanı, kendisine bu olayla ilgili yöneltilen soruyu "15 Temmuzun devamı niteliğinde bir toplantıydı" diye başlayarak şöyle cevaplıyordu;

"İstihbaratın aldığı duyum üzerine polis teşkilatı oraya bir baskın yapmıştır, bu baskın neticesinde gözaltına almıştır, tutuklamamıştır. Bu gözaltı neticesinde ne olur onu bilemem, bu da bir yargı sürecini başlatabilir, onu bilemem. Gözaltına alınmalarının sebebi olduğu için polis teşkilatımız böyle bir uygulama yapmıştır. Polis teşkilatı ellerindeki belgeleriyle ifadelerini alacaktır, yargıya gönderilmeleri gerekiyorsa gönderecektir, yargı da kararını verecektir."

http://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-40544582

 

18 Temmuz günü, gözaltına alınan 10 kişiden 6'sının tutuklandığı 4'ünün ise adli kontrol şartı ile serbest bırakıldığı haberi medyaya düştü.

(Bu satırlar yazılırken de, adli kontrol şartıyla salıverilenlerden ikisinin daha tutuklandığı haberi...)

 

Olay giderek başta Almanya, tüm dünyanın ilgisini çeken bir skandala dönüşürken gelen bu yeni iki tutuklama kararı, Hükümet'in anlamsız inadını, sonuçları tüm ülke için acı olacak bir kriz noktasına taşıyacağının göstergesi.

 

Birleşmiş Milletler, Helsinki Yurttaşlar Derneği, Uluslararası Af Örgütü gibi mecraların sert tepkilerini ekleyip önce 6 ve sonra da 2 kişinin ilavesiyle tutuklu yargılananların davasına, suçlamalara ve delillere dönelim.


Görülebileceği gibi tutanak yukarıda.

Ayrıca bakılması gereken, bir de medyanın bütün bu olup biteni nasıl yansıttığı..

 

Ona da önce Star Gazetesinin "

"Büyükada'da İngiliz parmağı. İnsan hakları savunuculuğu görüntüsü altında Gezi benzeri kalkışma planlanan Büyük- ada’daki ihanet buluşmasının arkasından ABD’nin ‘CIA’ ve İngiltere’nin ‘MI6’ örgütleri çıktı." başlıklı haberinden bakalım;


http://www.star.com.tr/politika/buyukadada-ingiliz-parmagi-haber-1235374/



 

Veya Güneş Gazetesinin haberde "24 Temmuz Kalkışma planı" başlığını taşıyan ve gazetenin manşetine ise "Zaman ayarlı kaos planı" cümlesiyle yansıyan haberinden;

http://www.gunes.com/gundem/24-temmuz-kalkisma-plani-805661


İsteyen içerikler arasında gezinip iddialara yoğunlaşarak bir yerlere varmaya çalışabilir ve ondan sonra da sanık avukatlarından Oya Aydın'ın meseleyi enine boyuna, basitçe özetleyen şu videosunu izleyebilir.

https://www.youtube.com/embed/09-kF7MDP-o

 

Bu yazı davadaki birkaç garip/saçma/abartılı noktaya değinip geçecek;

 

1. Masadaki Harita.

 

Ajanlıkla suçlanan İnsan haklerı savunucularının, polis baskını sırasında bir harita üzerinde çalışırken yakalandıkları söylendi.

Harita burada.

Türkiyenin sınırlarının olduğu gibi durduğu, Kürt demografik dağılımın belirtildiği bir harita.

En büyük suç delili, haritadaki bazı yerlerin Kürtçe isimleriyle yer alıyor olması.

 

Bu belgeden haberlerde; "Ajan Ali Gharavi’de ise Türkiye'yi bölünmüş olarak gösteren bir harita çıktı." diye bahsediliyor.




2. Özlem Dalkıran'dan ele geçirilen 'digitaller' (böyle geçiyor).

 

Bilindik basit sivil toplumcu muhaliflerin fikir akışına dair notlar. İçlerinde hiçbir illegal, çağrı, arayış ve önerme yok ama çok kullanışlı bulunmuş bir "AKP'den kurtulmalı" kalıbı var.

Bu da haberlere "Tek hedefleri ise AkParti'yi yıkmak" olarak yansıtılmış.

Tabii yıkmak devleti/hükümeti yıkmaya kolayca döndürülebileceği gibi tercih ediliyor ve "kurtulmak" "yıkmak"a dönüşüyor.

Oysa bu kalıp bile, yani "AkPartiden kurtulmak", Özlem Dalkıran'ın notlarında 'sivil toplum eylemlerine katılacaklara bir ortak aks vermek, etrafında toplamak gerek' önermesinde örnek olarak kullanılıyor. Ayrıca yazışmalardan anlaşılan, tümünün son referandumdan önceye dair olmaları.

Tabii Özlem Dalkıran bir olağan şüpheli, çünkü Enis Berberoğlu'nun kızı.

Daha ne olması gerekiyor ajan olabilmesi için?

Bir doları da var ve hem de F serisi...



3. Gözaltına alınan 10 kişiden 6'sı Bylockcu çıktı.

 

Sanıkların avukatı Oya Aydın, bunun doğru olmadığını, hiçbirinde ByLock tespit edilemediğini söylüyor ve Günal Kurşun'dan örnek veriyor;

Günal Kurşun, telefonunda kayıtlı olmayan bir numaradan ve tanımadığı bir kişi tarafından aranıyor. Arayan kişi, hakkında soruşturma yürütülmeyen bir polis müdürü.

Suçlama bunun üzerine kuruluyor, çünkü o polis müdürünün telefonunda ByLock olduğu tespit edilmiş. Suçu ByLockcu biriyle irtibat halinde olmak.

 

Benzer bir biçimde, ByLockcu olarak soruşturma geçiren ama cihazlarında ByLock bulunamayıp aklanan İştar Gözüaydın da sanıklardan Nalan Erken'i aradığı için Erken'in suçlanmasına sebep oluşturmuş.

Avukat Oya Aydın haklı olarak bunu, kovuşturmanın ciddiyetsizliğine bir örnek olarak veriyor.



4. Masadaki harita / Sürüm 2.0

 

Hayır, bir hata eseri ilk madde tekrarlanmış değil.

Bir başka harita hikayesi daha var ancak bunu medyada göremiyoruz (En azından ben rastlamadım). Bu sadece savcılığın kanıtları arasında bulunuyor.

 

Bu, sanıklardan Veli Acu'nun hikayesi.

Suriyeli kadın ve çocuk mültecilerle çalışan sanık, taciz, tecavüz ve saldırıların konu edildiği bir toplantıda ortaya atılan bir fikrin suçlusu.

Katılımcılardan bir kağıda kendilerini en çok rahatsız eden unsurları çizmeleri isteniyor.

Herkes bir şeyler çiziyor ve aklındakileri elinden geldiğince kağıda döküyor.

Toplantının sonunda da o çizimler salonda bırakılıp çıkılıyor.

 

İşte bu 'delil', o salonda bırakılanlardan...





 

5. Gizli/Açık 'Tanık' ifadeleri

 

Toplantıda 2 tercüman var. İkisinin de ifadeleri alınıyor.

Söyledikleri, grup içinde verilerin korunması ve yedeklenmesi konularının geçmesi, sanıkların birbirlerine bu konuda sorular iletmesi.

İfadelerine göre bunu "polisten bilgi saklamanın yolu" olarak anladıkları anlaşılıyor.

Avukat Oya Aydın sanıklardan birinin ifadesini anlatıyor ve konuya açıklık geliyor.

Meğer aslında, grup içinde bir cihaza dışardan ByLock yüklenmesini konu eden, bununla ilgili soru soran, sadece o tanıklık yapan çevirmenlerden biri imiş.

Meselelere vakıf okuyucu, bu eylem cinsiyle iştigal edenlere Ajan-provakatör ismi verildiğini hatırlayacaktır.

 

6. Ele geçirilen MİT Belgesi

 

"MİT’in TBMM Araştırma Komisyonu’na gönderdiği ‘gizli’ ibareli bir belge de, ajanlardan Nalan Ekrem’de ele geçirildi."

Yine Güneş'in "Büyükada'daki ihanet zinciri" haberinden bir alıntı

http://www.gunes.com/gundem/buyukada-daki-ihanet-zinciri-805355

 

Belge MİT'in 2012'de Meclis araştırma Komisyonuna sunmuş olduğu bir belge.

O tarihlerde Mecliste 3 ayrı araştırma komisyonu bulunuyor.

Biri Darbe ve Muhtıraları Araştırma komisyonu.

Diğeri İnterneti Araştırma Komisyonu

Bir diğeri de üstün nitelikli çocuklar üzerine bir değerlendirme komisyonu.

 

Belge hangisiyle ilgili olursa olsun, 2012'deki gizli olma özelliğini, özellikle de komisyona sunulduktan sonra yitirdiğini düşünmek mantıklı.

Ancak medyanın MİT ve Gizli ibarelerinin altını çizerek konu ettiği bu belgenin niteliği hakkında bir bilgiye ulaşılamadığımı, konunun üzerinde tabiri caiz ise tepinen Güneş Gazetesi ve benzerlerinin de bu içerikten, konusundan hiç bahsetmediğini eklemek gerek.




7. PKK'lı doktor'un mesajı

 

Sanıklardan birinin telefonunda, kendisini "PKK'lı bir gerilla doktoru" olarak tanıtan birinin mesajı bulunuyor.

Kişi kendisini böyle tanıtıp, masajı attığı hesabın sahte olduğunu ekleyip, Uluslararası Af Örgütüne üyelik için yardım istiyor.

 

Tahmin edilebileceği gibi bu bir PKK bağlantısının göstergesi değil.

En fazla mesajla ulaşılan kişinin PKK'ya devletin sertliğinde bakmayan biri olduğu söylenebilir ki bunun bir suç olmadığı ortada.

 

Kaldı ki insan hakları ihlalleriyle uğraşan aktivist ve gönüllülerin, devlet ile çatışma halindeki örgütlerin üyeleriyle ilinti içinde olmaları sık rastlanan, kolay anlaşılabilecek bir durum.




Bu aşamada, İnsan Hakları Savunucularının suçlandığı, kimi emniyet/savcılık, kimi ise sadece medyanın iddialarına konu 'deliller' arasında ulaşabildiklerim bunlar.

 

Suçlama detayları, burada provokatif haberleri ve üsluplarıyla alıntılanlardan farklı olarak Milliyet Gazetesinin haberinin aşağıda verilen linkinde daha derli toplu bir biçimde bulunuyor;

http://www.gunes.com/gundem/buyukada-daki-ihanet-zinciri-805355

 

Hiçbirin kayda değer, 'Casusluk' gibi abartılı suçlamaları karşılayacak durumda olmadıkları ortada ama zaten mesele de bu değil.

 

Bu olayın tamamında görülen ve asıl rahatsız edici olan, medya-devlet ortaklığı ile kurulmuş bir komplonun izlerini taşıması.

 

Medya ayağında da, üstteki örneklerden anlaşılabileceği gibi aparat olarak Güneş Gazetesi seçilmiş gibi görünüyor.

 

Daha sanık avukatları müvekkillerine ulaşamadan, içeriğe vakıf ve duruma müdahil olamadan, medya onların ajan olduklarını, "iş üzerinde basıldıklarını", çok sevdikleri deyim ile 'sözde' kanıtlarıyla sunup kamuoyu oluşturuyorlar...

 

Elbette 'komplo' o kadar kolay dile getirilebilecek bir iddia değil ancak iddianame yerine geçen üst yazıda da bariz bir gariplik var.

 

Sanıklar "bir silahlı terör örgütüne üye olmadan yardım ve yataklık" suçlamasıyla karşı karşıyalar ama bunun hangi örgüt olduğunun bilgisi üst yazı da dahil hiçbir yerde yok.

 

Yani ortada örgüt yok ama örgüte yardım edenler var.

 

Suç, elbette ki örgütten dolayımla oluşmalı ve bu olaydaki "örgüte üye olmadan yardım edenler" de bu suçun bir yerinde bulunmalılar ama bu yok.

 

Bu nasıl olabiliyor?

 

Henüz bu sorunun cevabı verilebilmiş değil.

 

Çeşitli kaynaklarca dile getirilen iddia, bu insanların Almanya ile yürütülen ve FETÖcü oldukları savıyla iadesi istenen, ancak Almanyadan iltica talep etmiş askerlerin iade pazarlığında kullanılmak uğruna rehin alındıkları...

 

Bunu belki görecek öğrenecek ve belki de hiç öğrenemeyeceğiz.

 

Dava ile ilgimiz burada biterken kolluk ve bir kısım medya arasında kurulu bu ilişki ağı içindeki bir diğer tanıdık isme,

AkParti Erzurum milletvekili, Milli Güvenlik Akademisi mezunu, Büyükada uzman dedektifi Orhan Deligöz'e son bir kez ve iki ayrı haber ile değiniyoruz,

İlki şu;

http://www.gazeteguncel.com/deligozde-fetoden-gozaltina-alindi-73930h.htm


Orhan Deligöz'ün kardeşi Ayhan Deligöz, FETÖcü suçlamasıyla gözaltına alındıktan 20 gün sonra avukatının itirazıyla serbest bırakıldı ve yargılaması tutuksuz sürüyor.

 

İkincisi ise şu;

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/658041/AKP_li_Deligoz_un_gizli_oylamada_suc_islemesinin_sebebi_belli_oldu.html



Orhan Deligöz'ün tüm diğer AkParti milletvekillerinden daha enerjik bir FETÖ avcısı olma durumu, tarafını göstermekteki aşırı gayretkeşliği birbirini tamamlayan unsurlar ve belki de Milli Güvenlik Akademisi mezunu motivasyonundan, bilemiyoruz.

 

Bilgidiğimiz şu ki kendisi, Büyükada Toplantılarının illegal yanlarının kolleksiyonunu yaparken, toplantının yapıldığı otel bölümünün belediyeden ruhsatsız/kaçak olduğu gibi detayları bile atlamıyor, Ada'nın her tarafında MI-6 ve CIA ajanlarını kovalıyor, o kovaladığı ajanlar ise Türkiyeyi yıkma çalışmaları için vazgeçmeden Büyükada'da toplanmakta ısrarlılar.

 

Deligöz durumu şöyle anlatıyor;

 

“15 Temmuz 2016 tarihinde Büyükada Splendid Otel’deki toplantıya katılan hainlerin listesini yaptığım araştırmalar ve çalışmalar sonucu ortaya çıkardım. Büyükada’da bu hainlerin, kirli emeller için kullandığı 4 otel ve ayrıca birkaç İngiliz vatandaşlarına ait villaların olduğu ortaya çıkardık.

Bu nedenle, aynı zihniyetteki hainler kendilerine güvenli bir liman olarak gördükleri Büyükada’da başka otel aramaya ve deşifre olmayacakları ortamlar bulmaya çalıştılar”

 

“Bu otellerden diğer ikisinin ise E. Oteli ve P. Oteli oldukları bilinmektedir.

Ascot Hotel’in de, Splendid Otel’de olduğu gibi kaçak ve gizli bölümleri bulunmaktadır.

Son toplantı otelin arka kısmında bulunan kaçak ve gizli bölümde yapılmıştır”

 

Sanki Deligöz, 'kaçak' ile 'gizli'yi biraz ve bilerek karıştırıyor gibi görünüyor ama olsun.

 

Kendisini bu işlerden anlayan bir 'güvenlik uzmanı',

sıklıkla övünerek söylediği gibi bir Milli Güvenlik Akademisi mezunu olarak kutluyor

ve "iyi avlar" diliyoruz...Büyükada'da...
















Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

PELİKAN 1 / Kişisel tanıklık / Başlangıç

S-400'ler Ve Perde arkası.

PELİKAN 2 / Kişisel tanıklık / Pelikanizm